Selahaddin Eyyubî, Kudüs’ü fethetmeden önce, “namazla diriliş seferberliği” başlatır ve sekiz yıl boyunca bizzat her sabah camileri denetler.
Bir gün Cuma hutbesi sırasında bir genç: “Kudüs işgal altında, başka şeyler anlatmayı bırak da, Kudüs’e sefere çıkmayı emret” der. Selahaddin Eyyubî cevap vermez. Ertesi gün sabah namazına camiye geldiğinde, “o soruyu soran genç nerede?” diye sorar. Genç yoktur, gelmemiştir. Cemaate şöyle seslenir: “Müslümanlar, sabah namazlarında da camileri doldurduğu vakit Kudüs bizimdir. İşte bu yüzden cihada gidemiyoruz.”
Filistin meselesinde “Biz Filistin ve Kudüs için ne yapabiliriz?” sorusunun ilk cevabı namaz kılmaktır. Müslüman namaz kılmıyorsa, en büyük dayanak noktasını, kuvvetini kaybetmiş demektir. Kendine hayrı olmayan birinin bir başkasına; vatana, millete veya islâm âlemine yardım etmesi mümkün olabilir mi?
Saltanat kaldırılıp, meclis kurulduktan sonra Bediüzzaman Said Nursi, M. Kemal’in ısrarlı davetleri neticesinde Ankara’ya meclis’e gider. Orada milletvekillerinin büyük bir çoğunluğunun namaz kılmadığını görünce, işe namazdan başlar. Yani mecliste öncelikle bir “namaz seferberliği” ilan etmiş olur. Bu durumdan rahatsız olan M. Kemal: “Hoca, biz sizi buraya yüksek fikirlerinizden istifade edelim diye çağırdık, siz geldiniz namazdan bahsettiniz, aramıza ihtilaf verdiniz” der. Bediüzzaman hiddetle: “Paşa, paşa! İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur!” der.
Namazın önemsenmeyip unutulması, sadece dünyevî işlere önem verilmesi, Allah ile bağı kesmek, hâşâ “Benim namaza ve Allah’ın huzuruna çıkmaya ihtiyacım yok” anlamına gelir. Dolayısıyla Rabbinin davetine gitmeyen biri “merdut” yani reddolunmuş, kovulmuştur. Bir nevi hain durumuna düşer. Ona verilen sonsuz nimetleri görmemek, şükrünü eda etmemekle, bütün mahlukatın hakkına taarruz etmekle tüm mevcudatın tahkiratını celbetmiş olur. Üstad ayrıca M.Kemal’e gönderdiği namaz kılmanın önemi hakkındaki beyannameye şunu da ilave etmiş: Siz Napolyon’a değil, Selâhaddin Eyyubî gibi islam kahramanlarına tâbi olun.”
Şu an Filistin, aralıksız cennete seferlerin olduğu mübarek bir yer. Halkı velâyet derecesine çıkan şehit ve gazilerle dolu. Bir yandan onların onurlu direnişi dünyanın başka yerlerinde kalplerin dirilişine vesile oluyor. Öte yandan islam aleminin düştüğü durum ise çok acı. Bir haydut çetesi kardeşine saldırıp parçalarken, öylece durup seyretmektedir. Harekete geçecek gücü bulamayışı, veya Filistin için edilen duaların şimdilik kabul olmayışı, Müslümanların namazı terketmesi ya da gereken ihtimamı vermeyişi olabilir. Zirâ ittihat evvelâ tek bir İlâha ve aynı kıbleye yönelerek, namaz ile aramızdaki o islâmî rabıtayı sağlamakla başlar.
Namazın terki, bu halkadan çıkmak demektir. Dolayısıyla sadece kendine değil, İslâm birliğine de zararı dokunur. Öyleyse biz de gelin Bediüzzaman, Selâhaddin Eyyubî gibi İslâm kahramanlarına tâbi olalım. Başta kendi nefsimiz olmak üzere bir “namaz seferberliği” ilân edelim. Aile fertleri arasında, çocuklar arasında, gençler arasında, komşular arasında, her toplulukta bu seferberliğe teşvik edelim.