"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AHİRET VAR

Mehtap Yıldırım Yükselten
06 Haziran 2024, Perşembe
Bir süredir çeşitli sebeplerle “Ahiret Sayfası”nı çıkaramamıştık. Bu süre içinde Yeni Asya’yı yakından takip edenlerden zaman zaman “Ahiret yok mu?” şeklinde sorular aldık.

Ahiret hep var. Dünyada bulunma sebebimizin ve açılan bu imtihan meydanının neticesi de ahirettir. Tüm yollarımızın, tüm işlerimizin sonu ahirete çıkar. İnsanlığın çare bulmakta çaresiz kaldığı “ölümsüzlüğün” tek çaresi, ebedî saadete davet eden Kur’an’dadır.

Başta Efendimiz Muhammed Mustafa (asm) olmak üzere tüm peygamberlerin davası, insanlığa bu ebedî saadeti kazandırmak olmuştur. Ahir zamanda ülkemizde yetişen, yüksek dehası ve zekâsı ile herkesi hayran bırakan Bediüzzaman Said Nursi’nin de telif ettiği tüm eserleri, çileli ömründe verdiği onurlu hayat mücadelesi ve her sıkıntıya tahammül etmesinin tek nedeni, insanlığın ahiretini kurtarmaktır. 

Bugün basın ve medya kuruluşları arasında, insanlığın dünyasını ve ahiretini aydınlatmak için varlığını sürdüren tek gazete de, Yeni Asya Gazetesi’dir. Müstakil bir sayfa olarak “Ahiret Sayfası” çıksa da, çıkmasa da; Yeni Asya her gün verdiği ayet, hadis ve Risâle-i Nur’dan bölümleriyle, makaleleriyle mütemadiyen ahiretten bahseder. 

Sırası gelenin asıl vatanına göçtüğünü her gün uzaktan ya da yakından görürüz, duyarız. “Tüh, vah, nasıl olur? Ne oldu ki?” şeklinde bir sebep ararız ama nafile. Tüm ölüm sebeplerinin ardındaki asıl sebep “ecel vakti”dir. 

Geçtiğimiz günlerde, terhis tezkeresini alarak ebedî vatanına göç edenlerden biri de Şükran Berk abla oldu. Şükran Berk, Risâle-i Nur’un avukatı merhum Bekir Berk’in hanımıdır. Yeni Asya Gazetesi’nin sadakatli bir takipçisiydi. Yazarlarımıza takdir ifadelerini elinden geldiğince telefonla arayarak bildirirdi. Ahiret Sayfasını da çok beğendiğini ve devamını beklediğini ifade etmişti. Onunla görüşmelerimizin çok büyük bir kısmı telefon konuşmaları şeklindeydi. Bazen saatler sürerdi, zamanın nasıl geçtiğini anlayamazdık. Ama bu konuşmalar öyle dünyaya ait değildi. Her biri Risâle-i Nur dersi gibi, ahirete ait konuşmalardı. Bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.

ŞÜKRAN ABLA İLE AHİRET SOHBETLERİMİZ

Ahiretten, ölümden bahsederken çok neşelenir, sesi daha coşkulu olurdu. Gülerek ve büyük bir iştiyakla “Ruhun yaşı yok, ruhum çok genç ama bu hastalıklı bedenimin içinde tutsak. Bu eskimiş bedenden kurtulup özgür olmak istiyorum. Kırk yıldır Azrail’i bekliyorum gelmiyor” demişti.

Ölümden zerre kadar korkusu olmadığı gibi aksine özlem duyardı. Bir gün, “Bazen düşünüyorum, kimseye faydam yok, hizmet edemiyorum, Allah’ın beni bu hâlde yaşatmasının hikmeti ne ki?” demişti. “Şükran Abla, yaşadığın her gün ahiretin için kârdır. Namaz kılıyorsun, tesbihat yapıyorsun, Kur’an okuyorsun, Risâle-i Nur okuyorsun. Çektiğin hastalık ve sıkıntılar da ahiretteki makamını yükselten basamaklar” demiştim. O da “Evet doğru söylüyorsun. Gözlerim eskisi kadar görmediği için okumakta zorlanıyorum ama gençliğimden beri devamlı olarak Risâle-i Nur okudum. Bunun için şimdi gözlerim görmese de, ilk birkaç harf ya da kelimeyi görsem devamını hatırlıyorum ve ezberimden okuyorum.” Demişti.

Gençken çok okumanın faydasını bu şekilde gördüğünü, bize de şimdi gözlerimiz sağlıklıyken çok okumayı tavsiye etmişti. Günlerinin çoğunu oruçlu geçirdiğini söylerdi. “Hem bedenen rahat hissediyorum, hem de dünya işim azalıyor. Hazırlama, pişirme, bulaşık gibi mutfakta işim olmuyor böylece ibadete daha çok zaman kalıyor” demişti. “Bir de ölürsem oruçlu öleyim istiyorum” demişti. Hastaneden yoğun bakımda vefat etti ama inşallah onun bu niyetini Rabbimiz kabul etmiştir. 

 “Ben kabirde değilim ki”

Bekir Berk Ağabey ile ilgili bir rüyasını şöyle anlatmıştı: “Bekir Bey’in vefatından iki ay geçmişti ki, onu rüyamda gördüm. ‘Sen hiç yerinde durmazdın, şimdi kabirde nasıl duruyorsun?’ Dedim. ‘Ben hiç kabirde değilim ki” dedi. Sağlıklı, takım elbiseli, genç bir hâlde görmüştüm. Bu rüyamdan sonra anladım ki, o bizi görüyor, koruyor. Varlığını hep evimizde, yakınımda hissettim. Neye ihtiyacım olsa, kapıma birilerin vasıtasıyla geldiği olurdu. Zübeyir küçük çocukken, bir akşam tutturdu “patates kızartması istiyorum” diye ama evde patates yok. Akşam vakti kimseden isteyemem. “Sabah alırız oğlum sus” diyorum ama çocuk işte. Sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığımda bir çuval patates vardı. Çok sevindik tabi. Daha sonra öğrendiğime göre Mehmet Fırıncı Ağabey bırakmış. Allah onun vesilesiyle masum yavrumun isteğine cevap verdi işte.

Asıl evlilik ahirette

Bir konuşmamızda, Bekir Berk’in hanımı olmakla iftihar ettiğini ancak evliliğinin çok kısa sürdüğünü, Bekir Ağabeyin çoğu zaman evde olmadığını, davalar için koşturduğunu, eve geldiği zamanlar ise çalışma odasına kapanıp çalıştığını söylemişti. 1989 yılında evlenmişler, kısa bir zaman sonra da Bekir Ağabey’in hastalığı ortaya çıkmış ve 1992’de Hakkın rahmetine kavuşmuştu. 

Bunun ardından Şükran Abla öyle bir şey söyledi ki, evliliğe bakış açısı evliliğin muhteşem bir özetiydi. Şöyle dedi: “Bir-iki yıl da sürse, bir ömür de sürse evlilikler bu dünyada sadece tanışmadan ibaret. Evlilik de ahiret saadetinin bir numunesi. Aslı ahirete olacak. Eşler birbirini asıl ahirette daha yakından tanıyacak ve ebedî arkadaş olacak. Ben de evliliğimizin devam ettiğini hissediyorum. Evlilik cüzdanımızı hâlâ saklıyorum.”

“Öldükten sonra hizmet etmek istiyorum” 

Bir gün yine telefonda konuşurken, “Bu hasta bedenimden kurtulup kabre gidince, orada en çok istediğim şey rahat rahat Risâle-i Nur okumak, Üstadımın ve Nur talebelerinin derslerine katılmak. Bu dünyada çok istediğim hâlde yeterince hizmet edemedim, öldükten sonra serbestçe hizmet etmek istiyorum.” Bunu söylerken öyle sevinç içinde gülerek söylüyordu ki, ben de “O zaman orada Yeni Asya Gazetesi de okuyabilirsin” demiştim. O da “Elbette, neden olmasın, Yeni Asya da bize dünyada olduğu gibi orada da yoldaş olur, okuyabiliriz” demişti. Ben ondan şöyle bir istekte bulunmuştum: “Şükran Abla, orada olsan da benimle yine irtibatta olup bana yine dersler verir misin?” dedim. O yine sevinçle, “Allah bana izin verirse, öyle bir yetkim olursa seve seve. Hem derslere de katılabilirim” dedi.  Şimdi ben, o benimle bir şekilde irtibatta olacak diye hüzünlü ve umutlu bir bekleyiş içindeyim. 

Son konuşmamız

Yaklaşık bir yıl önceydi. Evindeydi ve hastalıkları olsa da sesi neşeliydi. “Elhamdülillah iyiyim. Ama “Ben evimdeyken sen ziyaretime gel bak beni bir daha bulamazsın” dedi. Çok üzgünüm ama ben gidemedim ve Şükran Abla haklı çıktı. Onu bir daha göremedim. Daha sonraki zamanlarda telefonuna ulaşamadığım için iletişimimiz kesilmiş oldu. Ama inanıyorum ki, kalp telefonlarımızla iletişim kuracağız. 

Dünyadan uhrevî âleme uğurlandığı gün İstanbul’un fetih günü olan 29 Mayıs’a denk gelmesi, o gün onun en şenlikli günü olmasının bir işaretiydi. Özlediği ve beklediği hayata, ebedî arkadaşına, oradaki akraba ve dostlarına kavuştu. Ruhu huzura ve rahata erdi. Yakınlarına ve Yeni Asya camiasına başsağlığı diliyor, Allah rahmet eylesin diyorum.  

Okunma Sayısı: 6823
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hediye Ballıkaya

    7.6.2024 23:42:06

    Kalemine sağlık Mehtap ablacım. Allah(c.c) rahmet eylesin inşaAllah

  • Burhan kula

    6.6.2024 19:12:10

    Allah rahmet eylesin

  • Kerim Soyten

    6.6.2024 11:11:37

    Mekanı cennet olsun. Samimi yazınız için teşekkür ederiz

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı