Dünyadaki vaziyetimiz garip bir yolcunun kısa bir süre için uğradığı bir durak gibi olduğu halde çoğu zaman bu durumumuzu unutuyoruz.
Bu misafirhanede devamlı kalacak gibi davranıyoruz. Her gün aramızdan birileri bir anda her şeyi bırakıp gidiyor dünyadan. Demek ki burası konup göçmek için yaratılmış, hikmetlerle dolu bir handır.
Dünyayı büyük bir mimârî yapı olarak düşünsek, üstelik de durmadan dönen, bir gece, bir gündüz gösteren, bazen yazlık, bazen kışlığa dönüşen ultra lüks bir yapı diyelim. Bu muhteşem sanat eserinin mimarını herkes merak eder ve tanımak ister. Öyleyse insan bu dünyanın ve her şeyin sahibini merak etmeden nasıl yaşar? İnsan Rabbini düşünmeden yaşayamaz, Ondan gafil olamaz.
Hem burada insanın az bir süre kalmasından anlaşılır ki, herkes başka bir yere gidiyor. Biz de gideceğiz. Buradaki kısa süre, bu âlem çarşısını temâşâ etmek, kârlı bir ticaret yapmak içindir. Bu çarşıdaki mallar, asıllarına davet için numunelerdir. Demek ki, sürekli dolup boşalan bu dünya misafirhanesinin Sahibinin daimî ve dünyadan daha güzel çok meskenleri var. Az bir zaman için bu kadar hikmet, sanat ve ilimle donattığı bu âlemi ve insanı yok edip de ebedî bir yurdu ve hayatı vermemesi mümkün değildir.
Allah ezelî ve ebedîdir. O’nun bütün isim ve sıfatları da sonsuzdur. Bu durum O’nun misafirlerinin de bâkî olmasını gerektirir. Böyle ebedî misafirlerin ebedî meskenleri olması gerekir. Öyleyse bu temelsiz dünya, Allah’ın isim ve sıfatlarına tam olarak mazhar ve mahal olamaz.
İnsanın dünyadaki garip vaziyetinden biri de çok kıymetli, eşsiz tasarım ve özelliklerde, sanatlı yaratılmış olduğu hâlde vücudunun bozulabilir, dağılabilir bir yapıda olmasıdır. Hastalandığında elinden bir şey gelmez, gözle görülemeyen bir mikrop onu yatağa düşürebilir. Âciz, fakir ve zayıftır. Demek ki, burada geçici olarak bu bedenler verilmiş. Ahirette insan, ebedî, daimî, hiç yaşlanmayacak, bozulmayacak bir yapıda olacaktır.
Başka ve en önemli bir vaziyetimiz de, haksızlıklar, kötülükler, adaletsizlikler karşısında mağduriyetlerin olmasıdır. Bu durum tam bir adaleti gerektirir. Oysa bu dünyada bu mümkün olmuyor. Demek ki, en küçük bir haksızlığın bile unutulmadığı ahirete bırakılıyor.
İnsan, ahiret için yaratıldığını düşünmezse, dünyadaki bu garip vaziyeti, yaşadığı olaylar ona sürekli acı ve keder verir. Ahiret, insanın karanlık zannettiği istikbalini aydınlatır. Dünyanın derdinden, tasasından kurtarır.