“...İnsandaki tembellik ve tenperverlik ve vazifedarlık damarından istifade eder...”
Üstad Hazretleri Hücumat-ı Sitte Risalesi’nde insî ve cinnî şeytanların tuzaklarından bahsederken, yukarıdaki “tembellik”, “tenperverlik” ve “vazifedarlık” kavramlarını aynı kategoride (Altıncı Desise’de) zikreder.
Aslında vazifedarlığın, tembellik ve tenperverlik ile aynı desise altında zikredilmesi dikkat çekicidir. Zira vazifedarlıkta, bir çalışkanlık ve faaliyet manası vardır. Ama tembellikte ve tenperverlikte, bir sorumsuzluk ve üşengeçlik manası ağır basar. Ama buna rağmen, insanı iman hizmetinden alıkoyma hususunda hiçbir fark yoktur. Demek Üstad, her şeyi, iman hizmetine mâni olup olmama noktasından değerlendirmemizi istemektedir. Bu arada Risale-i Nur’da söz konusu yerdeki vazifedarlık manasının, iman hizmetini aksatan, “para kazanılan iş” anlamını kapsadığını da belirtmiş olalım. Buradan, iman hizmetine mâni olacak bir “para kazanma”nın, şeytanın desisesi olduğunu anlıyoruz. Ve bu “para kazanma” çeşitleri, aralarında farklar olsa bile, iman hizmetine mâni oluyorsa birbirlerinden farksız olarak değerlendirmeliyiz. Hâlbuki ülkedeki çoğu insana göre, insanlar para kazanma şekillerine göre sınıflandırılmalıdırlar.
—İsmin ne?
—Mehmet.
—Ne iş yapıyorsun?
...
Beni bu yazıyı yazmaya sevk eden en önemli sebeplerden biri, yukarıdaki diyaloğa belki onlarca kez maruz kalmış olmamdır. Amacımız bir insanı daha iyi tanımaksa, o insanın para kazanma biçimi, o kişinin isminden sonra en gerekli şey midir? O kişinin memleketi, dünya görüşü, evli mi bekâr mı olduğu, çocuğu olup olmadığı vs., onun para kazanma biçimi kadar önemli gelmiyor Türkiye insanına. Çünkü halk olarak maddiyatçı bir zihniyetimiz vardır. Hatta o kadar ki, o şekilde tanışılan insanla daha sonra karşılaşıldığında onun “para kazanma biçimi”, o kişinin isminden bile daha iyi hatırlanabilmektedir.
Bir kişiyi yeterince tanımadan önce ona “para kazanma biçimi”ni sormanın birkaç yönden mahzuru vardır:
• Soru sorulan kişi bir erkekse ve para kazanacak bir iş bulamayan biriyse, onun böyle olabilme ihtimalini gözden kaçıran, düşüncesizce bir sorudur.
• Soru sorulan kişi bir kadınsa, sanki onun mutlak surette para kazanmak gibi bir mesuliyeti olduğu anlamını barındıran, düşüncesizce bir sorudur.
• Soru sorulan kişi bir erkekse/kadınsa ve düşük ücret kazanılan bir “para kazanma biçimi” varsa, o insanları, daha tanışmanın en başında kendilerini özgüvensiz hissettirecek olmayı düşünemeyen, düşüncesizce bir sorudur.
• Çocuklara da, “Baban ne iş yapıyor?” sorusu yaygındır. Bir çocuğa böyle bir soruyu sormak, onun, kendisini kendisi olarak değil, babası üzerinden tanımlamasına yol açacaktır. Dahası, bu soru okullarda sorulduğunda, çocuklara, “maddiyata göre muamele” tavrının bir izdüşümü olmaktadır ve çocuklar arasındaki eşitliği daha ilk günden bozacak bir “fakir-zengin” ayrımının inşası anlamına gelmektedir.
Bu yazımızın iki bölüm olduğunu yazımızın başında söylemiştik. Ey okuyucu! Lütfen her iki bölümü de birlikte düşünüp ve birbiri arasında sentezleyip, nefsine ona göre ders çıkarmaya çalış. Vesselâm.