...Ve hayat akmaya devam eder! Yeni doğanlar, yeni evlenenler, cezaevine girenler, tahliye olanlar, hayata veda edenler...
Siyasî, felsefî fikirlerinden veya dinî tercihlerinden, düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılananlar...
Yanlışlar kime göre yanlış, doğrular kime göre doğru? Kim kimin suyunu bulandırıyor?
Gerçek suçluların yanında farkedilmeyip zulme uğrayan masumlar.. Beşerin zulmü içinde tecelli eden İlahî adalet..İnsanlık tarihi boyunca devam eden hak ve batılın, zulüm ile adaletin, iyi ile kötünün bitmeyen mücadelesi..
Önce idam edip, sonra yargılayan yargıçlar! ‘Vur. Fakat, dinle!’ diye haykıranlar.. Haklının kuvveti, kuvvetlinin haklılığı... Yeşeren ümitler, yaşanılan hayal kırıklığı, hayatın akışı...
İMTİHAN DÜNYASI
Hayat yolculuğunda olaylar daima bizim istediğimiz gibi olmaz, çevremizdekiler her zaman bizim arzumuza uygun davranmaz.
Hayat tek-düze akmaz, her zaman bahar olmaz. Bazen fırtınalar kopar, öfkeler ve zulümler denizler gibi kabarır.
Dostlar bizi bir bir terk eder. Sıkıntılar, belâlar, zulüm ve ihanetler, hapisler, depremler ve ölümler dünyanın imtihan yeri olduğunu bir kez daha hatırlatır.
“BAZEN ZULÜM İÇİNDE ADALET TECELLİ EDER”
Diğer yandan ayağına bir diken batsa, başına bir musibet gelse, işinden atılsa veya hapse düşse; insan kendini sorgulamalı, bir nefis muhasebesi yapmalıdır. Hadiselerin afakî tarafları kadar, enfüsî taraflarını da tefekkür edilip ders çıkarılmalıdır. Bu hariçtekiler onun adına değil, kişinin kendisi yapacaktır.
Bediüzzaman’a bir kez daha kulak verelim:
“Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki; bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkum olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkumiyete istihkak kesb etmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu, adalet-i İlahinin bir nevi tecellisidir.”
Bu bazen şefkat tokadı ve keffáretü’z-zünûbtur. Bazen tokat değil, belki tokada mâruz olan kardeşlerimize ve nura muhtaç mahpuslara medâr-ı tesellîdir. Kendileri için ise, medâr-ı sevab ve tezyîd-i derecâttır.
HER İŞTE ADALET
Adalet her yerde, her millette, her ailede ve yapılan her işte güzeldir. Çünkü yerler ve gökler ancak adaletle ayakta durur. Allah adaleti emreder.
Fakat insanlar korku, gelecek endişesi, tamahkârlık, ırkçılık, nemelazımcılık, yükselme ve şöhret hırsı gibi ‘desise-i şeytaniye’ neticesi adalete sahip çıkmayıp susarsa; boşluk kabul etmeyen kâinat zulüm ve haksızlıklarla dolar. Kâinat Sahibi’nin (cc) kahrını celbeder, musibetlerin gelmesine, şiddetlenerek devam etmesine kendi hatalarıyla fetva verir.
Suskunlar diyarında ‘adalet-i mahza’yı savunmak yakıcıdır. Hak yerine; kuvvetin etrafında toplanıldığı zamanlarda ise, ‘adalet-i mahza’yı yaşamaya çalışmak, kor ateşi elinde tutmak gibidir.
Hz. Peygamber (asm) vasıtasıyla istibdadı kaldırmak için cihana vaz’edilen şeriata rağmen, bazı insanlar diğer bazı insanlara zulmediyorsa, bozulmamış her fıtrat buna karşı çıkar. Eliyle, diliyle önlemeye çalışır. En azından kalben taraftar olmaz, alkışlamaz, yüzünü ekşitir. İsmet Özel’in tabiriyle ‘surat asma hakkını’ kullanır.
***
‘Ey adalet, neredesin? Bize doğru gel! Çok geç kaldın, nerede kaldın?’