Cumhuriyetin ilk yıllarında peşpeşe devreye sokulan devrimlerin, inkılâpların hiç biri gerçek anlamda Türk veya İslâm karakterli değildir.
Dolayısıyla, Türk’e ve Müslümana zerrece bir faydası olmadığı halde, hemen tamamı güya “medeniyet” adına “Türklük” perdesi altında yapıldı ve milliyetçilik sosuna bulandırılarak uygulamaya konuldu.
İşte, o inkılâplarda biri de 1 Ocak 1929’da yürürlüğe konulan “Harf İnkılâbı” yasaklarıdır. Öyle bir yasak ki, kelimenin tam anlamıyla yıkıcı, tahrip edici mahiyette.
Yanlış anlaşılmasın, burada kast ettiğimiz yıkıcı uygulama, Latin Harflerinin kabulû şeklindeki icraat değil, Arabî Harflerin ve özellikle Hurûf-u Kurân’ın yasaklanmasına yönelik cezâi müeyyideli uygulamalardır.
Bu kısa hatırlatmaların ardından, şimdi de 1 Ocak 1929 tarihi itibariyle alınan yasaklama kararı ve hemen ardından yapılan icraatlerle igili detaylı bilgileri aktarmaya çalışalım.
Kitabeler dahi söküldü; seddedildi
Evet, söz konusu tarihte, Arapça ve Osmanlıca harflerin kullanılmasına, Türkiye'nin her yerinde kesin yasak getirildi. Bu yasakla paralel olarak, bundan böyle mektup, dilekçe, kitap, dergi, gazete, dükkân levhaları, otomobil plakaları, sokak isimleri, çeşme kitabelerine varıncaya kadar her türlü yazının Latin harfleriyle yazılması mecburiyeti getirildi.
Kur'ân harflerinin yasaklandığı ve Latin harfleri mecburiyetinin getirildiği aynı gün, Latin harfleri öğretmek ve eğitimin bitiminde sertifika vermek üzere muhtelif merkezlerde Millet Mektepleri açıldı.
Gariptir ki, bütün bu işleri birinci derecede takip edecek olan genç Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati, yine aynı gün içinde apandisinin patlaması sebebiyle öldü.
Bu bakanlığın görev ve sorumluğu, Şubat sonuna kadar İsmet Paşaya verildi.
Söz konusu yasaklara göre, tarihî binalardaki Arapça ibareli kitabe ve hatta âyetlî bloklar dahi ya yerinden sökülüp atıldı, ya da sıva ile üstü kapatılmaya çalışıldı.
* * *
Şimdi, bu gelişmelerin biraz daha öncesine şöyle bir nazar gezdirelim.
Türkiye'deki harf inkılâbı, resmî olarak 1928 yılı sonlarında yapıldı. Meclis, 1 Kasım'da harf kànunu kabul etti. İlgili kànun 3 Kasım 1928 günü yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bu kànuna göre, 1 Ocak 1929 tarihinden itibaren Türkiye’de Arap harfleriyle hiç bir şey yazılamayacak ve matbaalarda basılamayacak. Herkes yeni harfleri öğrenecek. Aksi halde, resmî sıfatı olanların işine son verilecek.
Kànun maddesi, evet, bu derece bir kesinlik ve keskinlik ifade ediyordu. Öyle ki, muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri dahi, yeni harfleri öğrenemedikleri takdirde görevlerine son verilecekti.
Yasak kararının fiilen uygulanmaya başladığı gün, yeni harfleri öğretece olan Millet Mekteplerinin de açılışı yapıldı. Bu mektepler, 1936’ya kadar faaliyet gösterdi. Erkekler haftada dört kez, kadınlar ise iki gece gelip bu mekteplerdeki kurslara katılıyordu.
Gördüldüğü gibi, o dönemde önce kànunî yasaklar getirildi, ardından eğitim-öğretim faaliyetleri başlatıldı.
Ve, Necati Bey
20 Aralık 1925'ten 1 Ocak 1929'a kadar olan sürede o zamanki ismiyle "Maarif Vekiliği" yapan Bakan Mustafa Necati, 1894 İzmir doğumlu. Buna göre, öldüğünde henüz 34 yaşındaydı. Konya’da gerçekleşen ölüm sebebi ise, "apandisinin patlaması" olarak teşhis edildi.
M. Necati, hayatta en çok çalıştığı ve hayata geçirmek istediği "Latin harflerini öğretecek olan" Millet Mekteplerinin faaliyetini de göremeden gitti. Daha da ibretlik olanı, Konya’ya bu meseleyi konferansla anlatmak için gitmişti. Konferans ilânında şöyle bir ifade yer alıyordu: “Eski harflerle birlikte Kurân’ı da tarihe gömdük!” Oysa, Kurân değil, kendisi gömüldü.
Bakan, tam da konferans günü ameliyat edildi. Yatırıldığı hasta somyasının yan demiri kırıldı, yere düştü ve bu kez ameliyat yeri patladığı için kurtarılamadı. M. Kemal’in, onun için çok üzüldüğünü Afet İnan anlatıyor.
Gerçekten de, çok ibretlik bir ölümdü.