"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sadeleştirmede meydan okumalar (2)

M. Latif SALİHOĞLU
23 Ocak 2014, Perşembe
Latif Beyin üzüntü ve pişmanlığı

Tarih, 1990 yılının Ocak ayıydı. Yeni Asya, küllerinden yeniden doğuyor, Bâbıâli’ye yeniden merhaba diyordu.
Yüze yakın çalışanı ve binlerce okuyucusuyla mâruz kalmış olduğu bir “iç darbe” sebebiyle, yayın hayatına yeniden ve adeta sıfırdan başlıyordu.
İşte, tam da bu vetirede, yani bütün bir Yeni Asya camiasının başı gailede olduğu, dolayısıyla belki de en zayıf bir durumda göründüğü esnada, refikimiz Zaman gazetesinde “Risâle-i Nur’un sadeleştirilmesinin elzem olduğu”na dair çok iddialı bir yazı neşredildi.
22 Ocak 1990 tarihli Zaman’da çıkan bu yazının başlığı “Hakkın hatırı için” şeklindeydi. Bu yazı, Şemseddin Nuri imzasını taşıyordu. Ancak, bu isim müstear olup, yazıyı—baskıcı bir talep sonucu—kaleme alan kişi, aynı zamanda adaşımız olan muhterem Latif Erdoğan’dı.
Bu yazıda sağlam, geçerli, güvenilir hiç bir delil bulunmamasına mukabil, Risâlelerin sadeleştirilmesine karşı çıkan, mani olmaya çalışan sâdık, fedâkâr Nur Talebeleri, ağır şekilde itham ediliyordu.
Bu vahim durum karşısında harekete geçen muhterem ağabeylerimizden Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Said Özdemir, Ahmed Aytimur ve Hüsnü Bayramoğlu, müşterek imza ile mukabil bir cevap hazırlayıp neşrettiler.
Bir nüshası elimizde bulunan ve bir nüshası da yazar Erdoğan’a gönderilen bu cevabî mektubun başlığı şöyledir:

“Evet, hakkın hatırı için...”
Mektubu kaleme alma gerekçesi hakkında kullanılan şu ifade, cidden sarsıcı, tüyler ürpertici mahiyette:
“Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin, bütün Nur Talebelerinin ve bilhassa Risâle-i Nur’un küllî hukuku nâmına...
“Hem, tâ kıyamete kadar gelip geçecek nesl-i âtinin bu mûcize-i Kur’âniyeden feyiz alarak Nur’a talebe olma namzetlikleri itibariyle, o milyonlar mâsumların da hukuk-u mâneviyeleri nâmına...
“Ve, Hz. Üstad’a sadâkat borcumuz olarak deriz ki: Şimdiye kadar böyle gazete lisânıyla, Risâle-i Nur’un asliyetini değiştirme tarzında ve adeta MEYDAN OKUMA edâsıyla, böyle bir itiraz yapılmamıştı.”
* * *
Muhterem ağabeylerimizin müdellel ve mükemmel mahiyette vermiş oldukları muknî cevaptan bazı pasajları aktarmayı daha sonraya bırakarak, şimdi bu vebâlli işin altına kerhen sokulan Latif Erdoğan’ın, o günlerde neler hissedip nelere şahit olduğunu ortaya koyan elem, keder, teessür ve dahi itiraf yüklü ifadelerine şöyle bir nazar gezdirelim....

Suâl: Risâlelerin sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Söze, derin bir yarama dokunarak başladınız. Bilmem ki bu acıyla itidâli koruyarak sözü sürdürebilecek miyim?
Sanırım doksan (1990) yılıydı. Abiler, Abdullah Aymaz'ın yaptıklarından rahatsızlıklarını Hocaefendiye nakletmişler. O sıralarda Abdullah Aymaz, Risâlelerden bazı bölümleri sadeleştirerek kendi imzasıyla kitaplaştırıyordu.
Gerekçe, ortaokul ve lise çağındaki gençlere, bu hakikatlerin anlayacakları bir dille ulaştırılmasıydı.
Hocaefendi, konuyu ilk bana açtı. Çok üzüntülüydü.
Abdullah Aymaz'ı çok sevmeme rağmen yaptığını tasvip etmiyordum.
Hocaefendiye “Abdullah Abi de bu yaptığından vazgeçsin” dedim.
Ben kendisinin de yapılandan rahatsız olduğunu zannetmiştim...
Birden celâllendi: “Ne var bunda! Başka türlü o gençlere bu hakikatler nasıl ulaştırılacak? Yüzlerce insanın imanının kurtulmasına vesile oluyor” dedi.
Biraz sonra Abdullah Aymaz'ı da telefonla bulunduğumuz yere çağırdı. İstişare ettik. Abilere bir cevap yazmakta mutabakata varıldı. Yazı benim üzerime kaldı. Hayatımda belki ilk ve son, inanmadığım bir konuda, dost hatırına o yazıyı yazdım.
Ertesi gün yatağa düştüm. Günlerce yüksek ateşli bir hastalık yaşadım.
İlhan İşbilen, Zaman gazetesinin genel müdürüydü. Beni aradı. Gazeteye yüzlerce mektup yağmıştı, ne yapacağımızı soruyordu.
Hasta halde gazeteye gittim. Yüzlerce mektubu ondan alarak eve geldim. Bütün Nur Talebeleri tepkilerini dile getiriyorlardı.
Her eleştiri mektubu içimi sevinçle dolduruyordu. “Demek ki Nur’un kahramanları dimdik nöbette” diye seviniyordum.
Kimseye tek kelime cevap yazmadım. O talihsiz yazıyı da kitabıma almadım.
Abiler (yukarıda ismi geçen Üstad’ın hizmetkârları MLS), bana çok ciddi bir yazıyla mukabele edip neşrettiler.
Rabbim şahit, bu tür cevaplara en çok sevinenlerden biri bendim. Buna rağmen, o yazının vebalinin ağırlığını size şunları aktarırken dahi vicdanımda hissediyorum.
Senelerce, Risâleleri yine eskisi gibi okumama rağmen, feyzinden, bereketinden mahrûm yaşadım. Günden güne Risâlelerin sesinin benden uzaklaştığını hissediyor, fakat sebebini izah edemiyordum.
Sonra, bir mürşid-i kamilin dergâhında, Üstadımı ve Nurları tekrar buldum. Onlara sımsıkı sarıldım. Ölünceye kadar da böyle kalmaya azimliyim, kararlıyım.

Suâl: Risâleler sizce sadeleştirilebilir mi?

Cevap: Risâleler sadeleştirilemez inancındayım. "Niçin"e vereceğim en kısa ve net cevap, “imkânsızlığı sebebiyle” şeklinde olacaktır.
Çünkü, Risâle-i Nurun yüzde doksanının içeriği kendi alanlarına ait kavramlarla ancak anlatılabilecek konulardan oluşur. Kavramlar ise sözlük anlamlarıyla değiştirilemez; sadece şerh ve izah edilir. Zaten Üstadımızın ruhsatı da bu yöndedir.

Suâl: Risâlelerin sadeleştirilmeye ihtiyacı var mı?

Cevap: Risâlelerin sadeleştirilmesine yönelik yapılanlar, eğer gaflettense, büyük bir günah irtikap ediliyor, demektir.
Eğer belli bir kasıt söz konusuysa, bunun adı ihanettir.
Sadeleştirme adı altında insanları Risâlelerin özünden uzaklaştırmak, onun feyiz ve bereketinden istifadeyi sıfırlamaktır. Bediüzzaman gibi bir dâhinin bile kendisine mal etmekten tenzih ettiği Kur'ân mallarının değerini elmastan cam parçasına indirmektir.
Hayır, asla ve kat’a. Risâlelerin sadeleştirmeye hiçbir cihetle ihtiyacı yoktur. Okuyucusunun da, sadece onu okumaya, okumaya ve yine okumaya ihtiyacı vardır. Külliyat halinde okumaya, bir yerde mücmel bırakılan konunun bir başka yerde elvan elvan nasıl açıldığını görmeye ihtiyacı vardır. (Yeni Akit, 21 Ocak 2014)

Yarın: Ağabeylerin cevabı

 

Okunma Sayısı: 4491
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ü. Polat

    23.1.2014 15:43:00

    Latif Bey, kaleminize sağlık.
    Üstad’ın sadeleştirmeye dair ifadelerini de bulup iktibas etmenizde fayda var. Çünkü, tahrif kitapları okuyanlar (ellerinde orijinal Risale-i Nur olmadığı için), zannımca işin iç yüzünü de bilemiyorlar. Selamlar

  • ömer yatçi

    23.1.2014 10:54:00

    Latif Abi, söylediklerinize kesinlikle katılıyorum. Ben başka bir hususa dikkat çekmek istiyorum. “iç darbe” demişsiniz, bu da doğru. Ancak, ’’biz ne hata yaptık da kaderi ilahi buna hükmetti’’ diye esaslı ve çerçeveli bir istişare yapıldı mı? Sizden ve diğer abilerden hep, bize zulmedildi, darbe yapıldı yorumunu duyuyorum, tamam kesinlikle haklısınız da, bu konudaki hatamız ne? Neden bu nazara verilmiyor? Neden bu darbe her zaman sebeplerle cihetinden izah ediliyor? İlerleyen zamanlarda ’’ Bu ayrılıktaki hatalarımız’’ mealinde bir yazı yazmanızı bekliyorum. Allah kaleminize kuvvet versin, ahir ömre kadar sizleri ve bizleri bu hizmete hadim eylesin. Allah razı olsun

  • HASAN DOĞAN

    23.1.2014 10:30:00

    SEVGİLİ AĞABEYİM RASTLADIĞIM KADARIYLA FETHULLAH HOCANIN KENDİSİ VAAZLARINDA ÇOK AĞIR VE ANLAŞILMAZ BİR DİL KULLANMAKTADIR.ABDULLAH AYMAZ VE DİĞER HİZMETKARLARI ACABA HACA EFENDİNİN VAAZ VE KİTAPLARINI SADELEŞTİRMEYİ DÜŞÜNÜYORLAR MI?

  • Sezai Mumcu

    23.1.2014 09:55:00

    İnsanlardan öyleleri var ki, bir ağaç kadar olamıyor...
    Bir ağaç, gübreyi kendi yer, insanlara tatlı, lezzetli meyveyi sunar.
    Kimi insanlar ise, Allah’ın kendine in’am ettiği lezzetli meyveleri besmelesiz, hamdsiz, şükürsüz yiyor; Allah’in kullarına ise, gübre misal ürün takdim ediyor. Keşke odun olsalarmış!

  • celal can

    23.1.2014 09:51:00

    Latif bey Risale-i nurlarin sadelesmesinden cikacak sonuc cemaatinde sadelesmesi demektir.cemaatin sadelesmesinden cikan sonuclara maalesef sahit olduk.Allaha emanet olun.

  • özdemiroğlu

    23.1.2014 09:12:00

        Bu konu sırdan bir olay değildir.İşin vebal ve mesuliyet boyutuna dikkat çekilmesine rağmen ısrar edilmesi insana bir takım manalar hatırlatıyor.Haydi onu da bu konuda ihtisas sahibi ehil kimseler söylesin.Eğer ihanet için bu yapılıyorsa,Kur’an’ın sahibi,kitabının tefsirine tahrif karıştırılmasına elbette diyeceği olacaktır ve bu sillenin tedavisi de yoktur.

  • Yıldız Derya

    23.1.2014 09:08:00

    Tebrikler Latif Abi,
    Bu sadeleştirme olayı, bizim de içimizde hep bir burukluk olarak duruyordu. Hele ki bu duruma bir şey yapamadan yalnızca izlemek zorunda kalmak, biz talebe kardeşlerinizi daha da üzüyordu. Bu üzücü durumu cesurca ve üstünü kapatmadan açık sözlü bir şekilde dile getirmenizden dolayı sizi kutluyor ve yazınızın devamını heyecanla beklediğimizi söylemek istiyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı