Mustafa Kemal öldüğünde “Allahû ekber” demek yasaktı. 1932’de konulan bu benzersiz yasak, minarede, cami içinde-dışında, hatta cenaze namazında bile devam ediyordu.
Şu da var ki, sırf “Ezan yasaklandı” denilmesin diye, “Allahû ekber”in yerine şarkı gibi söylenen “Tanrı uludur” ucûbesini ikame etmişlerdi. Bu komedi, tâ Haziran 1950’ye kadar, yani tam 18 sene boyunca kaskatı bir şekilde devam etti. Her ne ise…
•
Tarih 19 Kasım 1938. Mustafa Kemal’in cenazesi 9-10 gündür Dolmabahçe Sarayı’nda bekletiliyordu. O gün İstanbul’dan Ankara’ya sevk edilecekti.
Yüksek rütbeli subaylar arasında şu tartışmalar yaşandı: Cenaze namazı kılınsın mı, kılınmasın mı? Namaz için cenazeyi camiye götürmek gerekir mi, gerekmez mi?
Cenaze organizasyon heyeti, katafalkın camiye götürülmesine de, Müslümanlar için bir “farz–ı kifâye” olan namazı-nın kılınmasına da karşıydı. Gerekçe ise, M. Kemal’in hayatı boyunca ibadet için camiye gitmemesi ve namaz kılmaması gösteriliyordu.
Ne var ki, M. Kemal’in üvey kız kardeşi Makbule Atadan, cenaze namazının kılınmasını istiyordu. Onun isteğini reddetmediler. Konuyu “İlâhiyatçı” diye bilinen “din felsefesi hocası” Şerafettin Yaltkaya’ya açtılar. Cenaze namazı ile ilgili hususları ona sordular. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığını da yapacak olan Prof. Yaltkaya, görevlilere şöyle yol gösterdi: Cenazeyi camiye götürmeye gerek yok. Dolmabahçe’de birkaç kişiyle de pekâlâ kılınabilir. Kamet esnasında, tekbir olarak “Allahü ekber” denmese de olur.
•
İşte, 19 Kasım günü alelacele ve sabahın erken bir saatinde Yaltkaya’yı Dolmabahçe’ye çağırdılar. O da, inisiyatif
kullanarak cenaze namazını çok farklı bir şekilde edâ etti. Muhtemeler, bu tarz bir dinî merasimin dünyada ikinci bir örneği yoktur.
Zira, Prof. Yaltkaya, İslâmın orijinal kudsî tâbirlerini kullanmak yerine, M. Kemal’in cenaze namazını toplam 4 dakika süren Türkçe tekbir, Türkçe dua ve Türkçe selâmlama şeklinde kıldırdı.
Şöyle ki: Namaza dururken, olmazsa olmaz kabul edilen “Allahû ekber!” demek yerine “Tanrı uludur” diyerek ellerini bağladı. Namazın sonunda sağa ve sola doğru selâm verirken de “Esselâmû aleyküm verahmetullah” demek yerine, yine uyduruk tabirler kullanarak ‘‘Esenlik üzerinize olsun’’ sözleriyle, başını sağa-sola çevirerek “sözde cenaze namaz”ını tamamlamış oldu.
(NOT: Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için şu kaynaklara bakılabilir: 1) 10 Kasım 1998 tarihli Hürriyet’ten Murat Bardakçı’nın yazısı; 2) Anadolu Ajansı’nın 10 Kasım 2004 tarihli haber bülteni. ([http://www..aa.com.tr]www..aa.com.tr)
•
Günümüz itibariyle belki çok garipsenecek olan şu “Allahû ekber”siz ibadet biçimi, ne yazık ki 1950 yılı Haziran ayı ortalarına kadar resmî ve alenî, yani etraftan duyulacak bir ses tonuyla okunan bütün ezanlarda, irad edilen bütün vaaz ve hutbelerde, açıktan kılınan hemen bütün cenaze namazlarında aynen uygulanmış. Esasen, başka türlüsü kànunen yasaklanmış, suç sayılmış ve cezaî müeyyideye tabi tutulmuş idi.
Bu da gösteriyor ki, cenaze namazı dahil olmak üzere “Allahû ekber”siz yapılan farz ibadetler, İslâmın ruhuna göre olmadığı gibi, dinin tarif ettiği şekilde de olmamış.
Hakikaten büyük vebâl. 18 yıl boyunca, hem usûlden, hem esâstan mahrum şekilde kılınan o cenaze namazları ne olacak? Dahası, bu kadar ağır bir vebâli kim taşıyabilir?