Geçmişte AP, DYP ve ANAP’da siyaset yapmış, bakanlık makamında bulunmuş, halen Doğru Parti Genel Başkanlığını yapmakta olan Rıfat Serdaroğlu’dan söz ediyoruz.
https://karadenizgazete.com.tr/’de köşe yazarlığı da yapan Serdaroğlu’nun 10 Kasım 2024 tarihini taşıyan “1919’dan 2024 Türkiyesi’ne” başlıklı yazısı, kelimenin tam anlamıyla bir “çelişkiler yumağı”nı andırıyor.
Yazıda, özellikle Said Nursî hakkında iki-üç teknik bilgi dışında, neredeyse hiç doğru bilgi, dahası isabetli sayılacak tek fikir bulunmamaktadır. Başta sonra, sırf tenkit niyetiyle sıralanmış sözler olup, âdeta hatalar zincirinden müteşekkil ucûbe bir metin görünümünde.
İşte size ilgili kısımlardan bir kesit:
Sn. Serdaroğlu, “Said-i Kürdî, yani Said-i Nursî” başlıklı bölümde, Üstad Bediüzzaman’ı maddeler halinde şöyle tanıtmaya çalışıyor:
- Halidî-Nakşibendî Tarikatının müridi.
- Nurculuğun kurucusu.
- Fethullah Gülen’in Hocası!
- Zamanın en önemli Kürtçülerinden.
- Teâli-i İslâm Cemiyetinin yöneticilerinden.
- İngiliz Mandası taraftarı ve İngiliz Ajanı âsî Şeyh Said’in biraderi.
- Türk milleti, aydınlanma, cumhuriyet, demokrasi, özgürlük düşmanı.
Serdaroğlu, bu hakikat dışı maddelere kapak olacak mahiyette şu ithamda da bulunuyor: “Nurcu ve Kürtçülerin yayın organı olan Özgür Ülke Gazetesi’nde yayınlanan şu sözünü, Türkiye’yi vatan bilen herkes tarafından hiç unutulmaması gerekir: Ben Said-i Kürdî. Özgür bir Kürdistan’ın tohumunu atıyorum. Siz onu geliştirip büyütün.”
*
Sayın Serdaroğlu, şu meşhûr “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözünün ne anlama geldiğini en az bizim kadar bilir ve takdir edersiniz.
Ama, ne yazık ki, siz burada kastedilen bariz gerçeğin tam tersini yapmaktasınız. Hakikaten “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma”nın tipik bir örneğini sergilemişsiniz.
Dilerseniz, yazınızdan iktibas ettiğimiz yukarıdaki maddeleri tek tek ele alarak analiz edelim. Buyrun, en sondaki maddeden başlayarak yukarı doğru adım adım gidelim:
Bakın, “Nurcular” ile “Kürtçüler” arasında ciddî anlamda doku uyuşmazlığı var. Hiçbir zaman da birlik-beraberlik hâli sergilememişler ve müşterek bir gazete çıkarmamışlar. Zira, Nurcuların Kürdü Kürtçü olamaz, Türkü de Türkçü olamaz. Çünkü, iki zıt bir arada bulunamaz ve bunlar bir kalpte, bir kafada barınamaz.
Kaldı ki, “Nurcuların yayın organı Özgür Gazete” şeklindeki iddianızın hiçbir yerde en ufak karşılığı yoktur. Ne Nurcular, ne Kürtçüler, ne ismini zikrettiğiniz gazetenin yönetici ve okuyucu kitlesinde, şu ithamvârî iddianızın karşılığını bulamazsınız. Bildiğim kadarıyla, bu tarz bir yakıştırma, sadece sizin sözleriniz arasında kayıtlara geçmiş bulundu. Dolayısıyla “yalan sözler kataloğu”da yer almayı hak etmiş bu tür bir iddianın başkası tarafından sürdürüleceğine ihtimal veremiyoruz.
Said Nursî’ye atfettiğiniz “Ben özgür bir Kürdistan’ın tohumunu atıyorum. Siz onu geliştirip büyütün” sözünün ise, hiç ama hiç ciddiye alınacak bir tarafı yok.
Evvelâ, Said Nursî’nin ekseriyet teşkil eden Türk kökenli talebeleri böyle bir iddiayı şiddetle reddetmişler. Sonradan gelen Türk ve Kürt kökenli sâdık Nur Talebelerinin de tamamı aynı şekilde bu haksız ve mesnetsiz iddiayı reddettiler. Bugün de reddediyorlar.
İkincisi, Şeyh Said ve 47 arkadaşının idamla yargılandığı Diyarbakır İstiklâl Mahkemesinin kayıtlarında bu yönde bir iddia, hatta söylenti dahi yer almıyor. Şayet en ufak bir meyli söz konusu olsaydı, hiç şüpheniz olmasın, Said Nursî de aynı mahkemede yargılanırdı. Aranan delil aksi yönde, yani ayaklanmaya karşı söz ve davranışları tesbit edildiği için, hiç mahkemeye dahi çağrılmadı.
Üçüncüsü, 1935’ten tâ 1985’e kadar süren iki bini aşkın mahkeme dâvâlarından hiçbirinde Said Nursî hakkında sizin itham ettiğiniz tarzda herhangi bir delil bulunamamıştır. Çünkü yoktur.
Sayın Serdaroğlu, hiçbir mahkemenin bulamadığı bir suçu, nasıl olur da siz icat etmeye çalışıyorsunuz? Bunu kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz?
Bu konuda “Said Nursî, büyük İslâm âlimdir” diyen eski lideriniz merhum Süleyman Demirel’den de mi hiç ders, öğüt, mesaj almadınız?
(Devamı var)