Gazetemizin ilk Umumi Neşriyat Müdürü ve Başyazarı olan Merhum Mustafa Nezihi Polat’ın vefat den “Son Şahitler”den
Abdunnur Sezgin hakkındaki yazısını dua ve rahmete vesile olması niyetiyle istifadenize sunuyoruz.
“Son Şahitler”den Abdunnur Sezgin dualarla
Katı açılmadık yalanlar uydurup, ortalığı velveleye verenler, “halktan yana” olduklarını iddia edip, kanun ve nizamlara karşı gelen bir-iki gencin tevkifine, üç-beş gün hapiste yatmasına sinirlenip yaygara koparanlar, Anadolu insanının ızdırabını duymazlar. Yapılan zulüm ve haksızlıklara seyirci kalır, çoğu defa da bunları alkışlarlar.
Bir iki solcu öğretmenin bir yerden alınıp başka bir yere tâyin edilmesine sinirlenip küplere binen muhalefet liderine ne demeli? 15 yaşındaki ortaokul talebesinin tevkifini aradan aylar geçtiği hâlde unutmayıp, her fırsatta politik istismar mevzuu yapan bu adam, acaba Anadolu insanının ızdırabından daha ne zamana kadar haz duyup; devlet ve hükümeti onların aleyhine tahrik etmeye devam edecek?
Kararmış kalpler hissetmez, sağır kulaklar duymaz ama; yine de biz bir vakıadan, hem de hazin bir vakıadan bahsedelim. Bu vakıa, dinî eser okuduğu için 7 aydan beri Mersin zindanında çile dolduran bir Müslüman’ın hikâyesidir.
İsmi: Abdunnur... İsnad olunan suç: Lâikliğe aykırı olarak devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak kasdıyla propaganda yapmak... Mersinli okuyucularımın müteaddit mektuplarından anladığıma göre de fiili; yaylaya giderken birkaç arkadaşına Kur’an tefsirlerinden bâzı parçalar okumak, vahdaniyet-i İlâhî’yi anlamaktan ibaret...
Yapılan bir ihbar neticesinde Savcılık tevkif taleb ediyor; İnönü’nün meşhur “Nurculara hücum” kampanyası günlerinde Abdunnur tevkif olunuyor ve o gün bugün cezaevinde yatıyor. İlk defa önümüzdeki 7 Mart günü Ağır Ceza huzuruna çıkacak ve muhakemesi olacak! Mevkuf bir insanın, hem de hâdise ile alâkalı delilleri en kısa zamanda toplanılması mümkün olan bir vatandaşın 7 aydan beri ilk defa mahkeme huzuruna çıkarılması ne demektir? Şuna eminiz ki, bir solcuya bu muamele yapılmış olsa idi, yer yerinden oynar; bütün sol kompradorlar Adliye Vekâletinin üzerine yürür; Yüksek Hâkimler Kurulu ayaklandırılmak istenilir ve memleket yedisinden yetmişine bu hadise ile meşgul edilirdi.
Düşününüz bir defa: Mahkeme neticesinde beraet ettiği takdirde, bu 7 aylık mevkufiyet hâli yanına kâr kalacak ve böylece Ceza Kanununun 163’üncü maddesi ile alâkalı bir tatbikat, bir Müslümanın daha ciddî şekilde mağduriyetini netice verecek! Esasen bugüne kadar devam edegelen tatbikat yüzde doksan itibariyle böyle olmuş, aylarca sürüp giden mevkufiyet hâlleri, yine de Müslümanların garazkâr düşmanlarının hırsını tatmine kâfi gelmemiştir. Ve bu sebeple de Muhalefet Lideri, tam bir keyf-i küfrî ile “Nurculuk da, Nurculuk…” demiş, bütün bir seçim müddetince hep Müslümanlara taarruzla intikam almak istemiştir. Lâkin kaybeden de, perişan olan da, itibarı sıfıra inip, bütün bir parti teşkilatının lânetine uğrayan da yine o olmuştur.
Abdunnur’un 7 aylık mevkufiyet hâli ne kadar mühim, ne kadar hazîn, ne kadar garipse; onun annesinin gösterdiği metanet, cesaret ve şecaat de o kadar mühim, o kadar müthiştir.
Abdunnur’da Anadolu insanının ızdırabı düğümlenmişse; onun annesinde de Anadolu anasının kahramanlığı abideleşmiştir.
Hadiseye bakınız:
Abdunnur, beklenmedik bir anda tevkif ediliyor, cezaevine atılıyor. Herkes müteessir... Dostları, ahbapları, komşuları evine koşuyorlar ve annesine teessürlerini bildiriyorlar, sabır tavsiye ediyorlar. Lakin bu kahramanlık âbidesinde teessürden eser yok... Cevab veriyor:
“Bana teselli vermeyiniz; beni tebrik ediniz! Allah yolunda cihad edip, hapse düşen oğlumun annesi olduğum için beni tebrik ediniz!”
Ertesi gün kalkıp cezaevine oğlunu ziyârete gidiyor. Abdunnur, yaşlı annesinin ta cezaevinin kapılarına kadar kendisi için gelişinden müteessirdir. “Kusura bakma anne, senin buraya kadar gelip üzülmene sebep oldum, affet beni…” diyor. Annesinin cevabı şudur:
“Ne kusuru evlâdım? Ben buraya düğüne gider gibi, bayrama gider gibi geliyorum. Allah yolunda hapse düşen bir oğlum olduğu için iftihar ediyorum.”
İşte Anadolu insanının anası budur ve böyle bir anaya sahip olduğu için de Abdunnur, cezaevinde 7 aydan beri mahkeme huzuruna çıkacağı ilk günü beklediği için müteessir değildir!
Lakin hâdise başlı-başına bir ihmâl vesikasıdır ve mevkuf bir insanın yedi ay gibi uzun bir müddet mahkeme huzuruna çıkarılmadan cezaevinde bekletilmesine iyi niyetle bakmak mümkün değildir.
Bu tatbikat daha ne zamana kadar böyle devam eder; 163’üncü maddenin tatbikatı daha ne zamana kadar Müslümanların cezaevlerinde çile doldurmasına sebep olur; buna cevap verecek bir merci arıyoruz.
Ve... Bütün bunlarla beraber, artık mukaddesatçı milletvekillerini de vazifeye dâvet ediyoruz: Lâikliğin tarifi yapılsın, 163’üncü madde vuzuha kavuşturulsun... Artık bu trajedi sona ersin!
(5 Mart 1967 - Sabah)
Not: Mersinli Abdunnur ve arkadaşları hakkında Mersin 2’nci Ağırceza Mahkemesi E. 966/408, K. 970/22 Sayılı ve 14/2/1970 tarihli kararıyla beraet ve kitapların iadesi kararı vermiş, karar kesinleşmiştir.
(Nurculuk Dâvâsı, Av. Bekir Berk, Tan Matbaası, İstanbul-1971)
***
N. Mustafa Polat - Gazetemizin ilk Umumi Neşriyat Müdürü ve Başyazarı