"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi amaç mı, araç mı?

M. Latif SALİHOĞLU
12 Kasım 2024, Salı
Dindar kesimin demokrasiye bakışı çeşit çeşittir:

Bir kısmı demokrasiyi küfür rejimi olarak gördüğü için kökten karşıdır. Bir kısmı, demokrasiyi iktidara gelme, iktidarda kalma aracı olarak gördüğü için, işine geldiği gibi yorumluyor. Sayıca az bir kısmı ise, demokrasiyi, eski tabirle meşrutiyetin karşılığı olarak kabul edip, onu ülke yönetimi için vazgeçilmez bir değer olarak görüyor. 

Bu son kısmın içine Nur Talebeleri ekseriyetle dahildir denilebilir. Ayrıca, şunu da söylemek mümkün: Nur Risâlelerini okumayan ve Üstad Bediüzzaman’a meslek-meşrep muhalefeti bulunan kimseler, demokrasi ile, hatta bir kısmı hürriyet ve cumhuriyet ile de problemlidir.

Üstad Bediüzzaman’ın ortaya koymuş olduğu siyasî ölçüler ile problemli olanların, I. ve II. Meşrûtiyet dönemine dair yorum ve değerlendirmelerine bakıldığında, bunların aynı zamanda birer “hürriyet-meşrûtiyet-demokrasi düşmanı” kesildiğini görmek hiç zor değil.

Meselâ, muhtelif formatlarda yazdıklarına bakıldığında, Sultan II. Abdülhamid’in 1878’de I. Meşrûtiyeti askıya almasını, Meclis–i Mebûsan’ı kapatmasını, Anayasayı (Kànun–i Esâsî) yürürlükten kaldırmasını ve hatta fikir hürriyetini yasaklama mahiyetindeki 30 yıllık siyasî tatbikatını hararetle alkışlıyor, savunuyor ve sahip çıkıyor. Üstelik, daha da ileri giderek şunları söylüyor: “Sultan Abdülhamid, daha o zaman (1878) dizginleri dirayetle eline almasaydı, devlet daha o zaman batmış olacaktı.”

(Bkz: K. Mısıroğlu; Sultan II. Abdülhamid, Sebil Yayınları)

Aynı kitapta, Mehmet Akif’le birlikte Üstad Bediüzzaman’ın hürriyet/meşrûtiyet yanlısı tutumları “cidden üzücü” bulunduğu ifade edilirken, Bediüzzaman Hazretleri ise, bu sakim anlayışın ne derece zarar verdiğini şu ifadelerle izah ediyor: “Din, dahilde menfî (baskıcı) tarzda istimal edilmez. Otuz sene halife olan bir zât (Abdülhamid), menfi siyaset nâmına—istifade 

edildi zannıyla—şeriata gelen tecâvüzü gördünüz.” (Sünûhat, YAN, s. 67)

Konu iyice tahlil edildiğinde, bazı temel farklar da kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yani, demokrasiyi/meşrutiyeti araç olarak gören kimi dindarlar, kapalı ve baskıcı rejimin devamından yana tavır koyarlarken, Üstad Bediüzzaman ise, tam tersine hür, şeffaf ve açık rejimden yana tavrını koymuştur. 

Evet, hiç tereddütsüz, Said Nursi, hayatı boyunca ve daima “İstibdâda karşı mücâdele etmiş, hürriyet ve demokrasinin tesisine çalışmıştır” (Bkz: Tarihçe–i Hayat, s. 567; 1952 Gençlik Rehberi Mahkemesi.)

Esasında, “dinde hassas, muhakeme–i akliyede noksan” konumundaki bazı kimselerin, dün olduğu gibi bugün de Bediüzzaman Hazretlerine karşı yürütmüş oldukları örtülü düşmanlığın bir sebebi şudur: “Niçin hürriyet nutukları irad etti? Neden meşrûtiyetin ilân edilmesini hararetle savundu?” deyip, onu tezada düşmek ve hadiselerin mahiyetine vakıf olamamakla suçlamaktadırlar. (Bkz: Necip Fazıl; Son Devrin Din Mazlumları)

Tabiî, iş bu zihniyet sahiplerine kalmış olsaydı, maazallah Türkiye hâlâ demokrasiye geçmemiş olacaktı. Oysa, onların bugünkü fikir hürriyetine sahip bulunmaları dahi, bütün kusur ve noksanlarıyla beraber yine de demokrasi nimetinin sayesinde olmuştur.

Her şey gibi, demokrasinin yerleşmesi de tekâmül kànununa tabidir. Ne kadar erken başlarsa, o kadar iyi olur demektir.

Dolayısıyla, zamanımızda adına Demokrasi denilen Meşrûtiyet, hakiki mânâsıyla birlikte, keşke ilân edildiği tâ 1876’dan bu yana hiç kesintiye uğramadan gelseydi de, Türkiye bugün dünyanın en ileri demokrasi ülkesi hüviyetini kazanmış olsaydı.

Bunun aksini iddia etmek, tek sesliliğe, tek particiliğe ve hatta Kemalist jakobenlik gibi totaliter rejimlere bir anlamda prim vermek demektir.

Okunma Sayısı: 1071
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    12.11.2024 22:12:30

    Yorumlardan bile anlaşıldığı gibi, Üsdat hazretleri Risale-i Nurları Okuyanlar bile, bir çok konuda olduğu gibi, Meşrutiyet, demokrasi, hürriyet ve adalet konularında ki görüşlerini de henüz tam anlayamamışlar, Münazarat, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harbi Örfi gibi eserleri tekrar tekrar müzakereli okunmasını tavsiye ediyorum. Türkiye'nin yeniden tek adam sistemine dönmesinin sebebi bu olsa gerek. İstabdat her türlüsü İnsaniyeti öldürür, İslamiyet'i zehirlendirir. Ruhu meşrutiyet şeriattandır, hayatı da ondandır. Diyen Bediüzzaman hazretleri anlayana kadar maddi manevi sıkıntılar bitmeyecek.

  • Latif Salihoğlu

    12.11.2024 16:02:14

    Yüz yıldır bitmeyen "Meşrutiyet ile Şeriat" kıyaslaması, yahut "Demokrasi ile Şeriat" kıyaslaması, muhtemelen kıyamete yakın bir zamana kadar da devam edip gidecek... Demek ki, bazı insanlara "Tercüme ile Sadeleştirme"nin farklı şeyler olduğunu anlatamadığımız gibi, bazı kimselere de "Demokrasi ile Şeriat"ın biririyle kıyaslanamayacağını, bunlardan yek diğerinin alternatifi, yahut zıddı şeyler olmadığını anlatamamışız. Allah için söyleyin, yani su kaynağı ile su şebekesi aynı şeyler mi? Pınar ile boru aynı, yahut alternatif şeyler mi? Madem çeşme var, su borusuna ne gerek var denilir mi?.. Öyle anlaşılıyor ki, bütün bunları tane tane anlatmak lazım geliyor.

  • Latif Salihoğlu

    12.11.2024 12:34:04

    DEMOKRASİ İLE MEŞRUTİYETİN ARASINDA CİDDİ BİR FARKLILIK OLMAYIP, BUNUN ZIDDI İSTİBDAT VE MUTLAKİYET REJİMİDİR: 1952 İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesinde, Üstad Bediüzzaman'ın avukatı Mihrî Helav'ın müdafaasından: “Filhakîka, müvekkilim [Said Nursî], bütün milletle beraber istibdâda karşı mücâdele etmiş, hürriyet ve demokrasinin tesisine çalışmış ve bu hususta husûle gelen muvaffakıyetten dolayı da memnun olmuştur.” (Tarihçe-i Hayat; Tahliller Bölümü)

  • Kerim

    12.11.2024 11:07:45

    Demokrasi eski yunanda ortaya çıkmıştır. Kur'an ise eski yunandan çok daha sonra inmiştir. Madem demokrasi islamın amacı ise Kur'an neden demokrasiden bahsetmemiş, Allah neden demokrasiyi emretmemiştir? Neden demokrasi değil de şeriat?

  • Salih

    12.11.2024 09:12:25

    Said Nursi hayata siyah yada beyaz sığlığı da bakmamıştır. İstibdadı her çeşidi ile reddetmiştir. Ancak hürriyet ve meşrutiyeti Hürriyet-i şeriye ve meşrutiyeti meşrua kaydıyla sahiplenmiştir. Bu sebeple, demokrasiyi bila kaydı şart sahiplenmek ve bu rejimi şer'i göstermek yanlıştır. Ancak ehen-i şer olarak görüp, desteklemek cazdir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı