"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakikat mesleğinin düsturları-5 Allah’ın tasarrufu ve tecellileri

Nejat EREN
19 Kasım 2024, Salı
• Hakikat-i İslâmiye bütün siyasatın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin. (Hutbe-i Şamiye, s. 62.)

• Bütün mevcudattaki hakikatler, Hak isminin şuaları, esmaların tezahüratı, sıfatının tecelliyatıdırlar. 

• Dinden olmayan bir şeyi var, olmayanı var göstermek, ikisi de caiz değildir. (Muhakemat, s. 78.)

• Dinî usulde, fıkhın esasında: bir delile dayanmayan, ihtimalin ehemmiyeti yoktur.

• Dinin şe’ni uhuvvettir, incizabdır. 

• Ehl-i hak ve hidayet için: insî ve cinnî şeytanların desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan hak mezhebi karargâh yapıp Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın muhkemat [sağlam] kalesine girmek ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yapıp, selâmeti bulmaktır. (Lem’alar, s. 210.) 

• Ehl-i İslâmın hakikat-i İslâmiyede zafiyetlileriyle aşağılanıp, belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir [aksinedir]. Bu esası akılda tutmak. (Hutbe-i Şamiye, s. 29.)

• Hak aldatmaz, hakikatbîn [hakikatı gören] aldanmaz. Hak olan meslek hileden müstağnidir. [uzaktır].

• Hak kanunların anası, Kur’ân-ı Azîm’dir.

• Hakikat-i İslâmiyenin binler mesailinden [meseleler] yalnız zekât meselesi düstur-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belâya ve yılanın yuvası olan maişetteki [geçim]  müthiş müsavatsızlığa [eşitsizlik] devâ-i şâfî olacaktır.  

• Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün  edip [medenîleşip] terakki ettiğini [geliştiğini] tarih gösteriyor. (Hutbe-i Şamiye, s. 29.)

• Hakikat-i İslâmiyette şüphe edilmez. Aksi hâlde açık ve net olan katiyetlerde şüphe edilir. 

• İman ve Kur’ân hakikatleri, ücret karşılığında, dünyevî işler suretine getirilemez.  

• İman ve Kur’ân hakikatleri, birer elmas hükmündedir. Siyasete alet edilince, o elmaslar, taraftar kazanmak için siyaset propagandasına dönüşür ve âdi şişeler nazarıyla bakılır. Siyasete temas ettirmek, o elmaslara zulümdür, kıymetlerini tenzil etmektir.  

• İman ve Kur’ân hakikatlerinde öyle bir genişlik var ki, en büyük beşerî zekâ onları ihata edemez [kavrayamaz, kuşatamaz].

• İman: ilim, vücudî,  [var olan] ispat ve hükümdür. 

• İslâmî inanç hakikatleri teferruatıyla [detaylarıyla] ve bütün çıplaklığıyla ortadadır görülebilir. 

• İstikbalde [gelecekte] nev-i beşerin [insanlığın] din-i fıtrîsi  [fıtrata uygun gerçek dini] İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl [kesin kanaat] vardır. 

• Kâinatta hakikî nisbî [kıyaslamalı olan] nizam, kâinatın eczası arasında bulunan rabıta ve bağlardır.  

• Kur’ân ve iman esaslarının kat’i hükümlerini ümmete ders vermek hizmeti, diğer ilimlere göre çok önemli ve kıymetlidir.  

• Küçük şerler için  büyük hayırlar terk edilmez. Terk edilirse, şerr-i kesir olur; zekât ve cihadda olduğu gibi. (İşârâtü’l-İ’caz, s. 33.)

• Mevcudatın hakikatlerinden bahseden eşyanın hikmeti Cenab-ı Hakk’ın Hakîm isminin tecelliyat-ı kübrâsıdır [büyük tecelli]. 

• Müfessir-i Kur’ân olan ehâdis-i sahiha [doğru hadisler]  bize kifayet eder. Ve mantığın mizanıyla tartılmış olan tevarih-i sahihaya [doğru tarihler]  kanaat ederiz. (Muhakemat, s. 44.)  

• Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüt etse [uzaklaşsa, sıyrılsa] bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh, [aptal] en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız [kesin inancımız olan] olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır-lâsiyyema [özellikle] siyasetten haberdar olanlar...

• Tebliğ-i risalette [peygamberliği tebliğde] ve nâsı [insanları] hakka davette metanet, sebat ve cesaret göstermek. (Asâ-yı Mûsa, s. 108.)

• Yüksek ehl-i hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler. (Emirdağ Lâhikası, s. 127.)

• En bedihî [açık, net] ve zarurî bir hakikat İslâmiyettir.

• Eşyanın hakikati, esmâ-i İlâhiyeye dayanır. Gerçek hakikatin, o esmanın cilveleri olduğu ve herşeyin çok dillerle Sânii’ni [sanatlı şekilde yaratan Allah’ı] zikr ve tesbih ettiği anlaşılır.

• İmanlı bir kimse, Cenab-ı Hakk’ı tanımayan bir adamdan üstündür.  

• Hakikat ilmini, hakikî hikmeti istemek; Cenab-ı Hakk’ın marifetini kazanmaktır

• Hakikatin gerçek cazibe ve merkezi olan şeriat güneşi, saltanata, hilâfete, siyasete tâbi ve alet yapma vehmi, o İlâhî güneşi nurundan ayırmak, bir yıldıza peyk yapmak dalalettir. 

• Hakikatlerin tamamı bütün detaylarıyla ortaya çıkması, doğrudan doğruya Kur’ân’ın manevî bir i’cazı, inayet-i Rabbaniyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir işaret-i gaybiyesidir. 

Okunma Sayısı: 1796
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı