- Hakikat nazarında düşmanlık sebebi ve şer olan fenalıklar, şer ve toprak gibi kesiftir [ saydam olmayan]; başkasına sirayet ve in’ikâs [yansımak] etmemek gerektir. Başkası ondan ders alıp şer işlese, o başka meseledir.
- Hakikat nazarında, mü’mine kin ve adavet [düşmanlık] beslemek insafsızlık ve zulümdür!
- Hakikatı kazarken ihtiyarı olmadan dalâlet başına düşüp; hakikat zannedip başına geçirenler de vardır.
- İslâmî hakikatlerin zıttı ve mübareze eden [karşı çıkan] küfrün mâhiyeti; inkâr, cehil ve nefiydir. [reddetmek] Sureten [görünüşte] ispat ve delil gibi görülse de mânâsı ademdir, Yokluktur] nefiydir [reddetmektir].
- Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, ehl-i velayeti hissiyat-ı diniyeyi siyasete tabi yapmak için, tenkit, adâvet, olamaz.
- Küskünlükleri bırakmaya, hem maslahat [fayda], istirahat-i şahsiye ve umumiye iktiza ediyorlar. [gerektiriyor]
- Masum çocuk, ihtiyar, hastaları, bir iki düşman askeri bulunma bahanesiyle bombalarla mahvetmek: insan gruplarından; burjuvalar, dehşetli müstebit, sosyalist, Bolşeviklerin en müfritleri anarşistlerle ittifak etmek, binler, milyonlar masumların kanlarını heder edenlere tarafgir ve müsamahalı olmamak.
- Millet uyanmış; mugalâta [aldatma] ve cerbezeyle iğfal olunsa [kandırılsa] da devam etmeyecektir.
- Müşterinin nazarı gibi yalnız meâyibi [olumsuzlukları] görmek; doğru bir anlayış değildir. [Muhakemat, s. 163.]
- Nefsi okşayan, uhrevî meyvesini dünyada tattıran, hodbinlik [bencillik] hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, mahviyet ve terk-i enaniyetle fânî [geçici] zevkleri aramamak.
- Şeytanların: az bir amel ile çok şerleri yapmalara tahribatlarına karşı hak ve hidayete çalışanlar, çok ihtiyat, şiddetle sakınma, devamlı ihtar ve çok yardıma muhtaçtırlar.
- Tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, [gururlanmak] şöhretperverâne [şöhret avunması] bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan [fikir mücadelesi] bârika-i hakikat [gerçek hakikat] değil, belki fitne ateşleri çıkıyor.