Başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden hak yalnız benim mesleğimdir veyahut güzel benim meşrebimdir. (Lem’alar, İhlâs Risalesi) anlayışı hakikate zıttır.
- Bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup, kendi haklı çıktığına sevinse, hasmının haksız, yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır. (Lem’alar, s. 387.)
HAKİKATE KARŞI ZULÜM VE TARAFGİRLİK
- Bir gemide veya evde bulunan, dokuz masuma karşı bir câni için o gemi ve haneyi yok etmeye çalışan zulmeder. Zalimliğini, semavata işittirir. (Mektubat)
- Bu asırda; toplum hayatı siyaset, medeniyetin sebep olduğu gadab-ı İlâhîyi celbedecek, damarları, âsabları heyecanlandırıp, bâtın-ı kalbe, [kalbin içine] hatta hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fânî arzuları yerleştiren, şırınga eden dalâletlere taraf- girâne zulümlere alet olmamak. (Kastamonu Lâhikası, s. 104.)
- Hak, hakikat, din ve adalet hesabına olmayan, inat, asabiyet-i milliye, menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan, emsalsiz gaddarâne zulme taraftar olmamak. (Kastamonu Lâhikası, s. 194.)
HAKİKATE KARŞI MENFÎ TUTUMLAR
- Hakikatin keşfine mâni olan arzu-yu hilâf [isteğin zıddı] ve iltizam-ı muhalif [karşı tarafı tutmak] ve taraftar-ı nefis cihetiyle asılsız evhamını [vehimler] bir asla ircâ etmekle [döndürmek] kendini mâzur göstermek.
(Muhakemat, s. 121,163.)
- Memuriyet bir hizmetkârlıktır, bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm [baskı kurmak] âleti değil.
- Hakkı, bâtılın savletinden (hücumundan) kurtarmak. (Yirminci Lem’a) İttifakı gerektirir.
- Bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa insafsızdır. Hem zarar eder. (Yirminci Lem’a) Bu olumsuz düşüncede olan birisi bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Aksine gurur ve enaniyeti kuvvetleniyor.
- Hakkın hatırı olan bilmediğimiz bir hakikati müdafaa değil, ale’r-re’si ve ayn [baş göz üstüne] kabul ederim. (Barla Lâhikası, Mektup: 131) kadirşinaslığını gösterebilmek.
- İnsanın, eli veya fehmi [anlayışı] yetişmediği güzel birşeyi, kendisini teselli için takbih eder. [kötüler] (Mesnevî-i Nuriye, s. 41.) Haktan uzaklaşmanın ve bencilliğin ilginç bir savunması!
- Hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr [fikirlerin çarpışması] ise maksatta ve esasta ittifak ile beraber, vesailde [vesilelerde] ihtilâf eder. (Mektubat) Dünyada hiçbir kimsenin kabullenemeye- ceği fikirlerle değil.
- Milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlık-ı Kâinat’ın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur’ân’a farz ve vaciptir. (Kastamonu Lâhikası, s. 161, Mektup: 124)
- Çocuk tabiatı gibi bahanelerden vazgeçip nefsi onlardan tecrid etmek. [ayırmak, soyutlamak] (Muhakemat, s. 163.)
- Feveran eden [fışkıran, kaynayan] efkâr-ı umumiye [kamuoyu] ile, o aldatmalar ve mugalatalar [kandırmalar] dağılacak, hakikat meydana çıkacaktır. İnşaallah. (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 51.)
- Bediüzzaman Mektubat kitabında: Hak namına olmayan düşünce ve fikirler, nihayetsiz müfritâne gider, kabil-i iltiyam olmayan [tamir edilemeyecek] inşikaklara [parçalanmalara] sebebiyet verir. Hâl-i âlem buna şahittir. Tespitini yapmaktadır.
- Hak ve hakikat inhisar altına [tekele] alınmaz. (Mektubat)
Mert ve vicdanlı bir mü’min, küçük bir hata veya menfaat için imanlı kardeşine büyük zarar verdirmez. Hata etmişse tevbe edip özür dilemesi bir fazilettir.
Sözün özü: Hak ve hakikatı kabullenip sabit durmak, hakperestliği bir hayat tarzı ve esası olarak idrak edip tatbik etmek temel bir esastır. Bu ana prensibin ana umdesi şu olmak gerektir ki, muhataplar muhalif fikirde olsalar bile, herhangi bir konudaki başarıların başı çekenlere verilmesi, menfî icraat ve kusurların da başkalarına ve bîçarelere verilmesine asla razı olmamaktır.