"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Vefası olanın vedası olmaz...”

Orhan ALAGÖZ
19 Kasım 2024, Salı
Vefa büyük sırdır. İnsanın ruhuna, daha “kâlû belâ”da, ruhlar âleminde, ince ince işlenmiş bir duygu hâlidir. İnsan, o duyguyla söz vermiştir Yüce Yaratıcısına. “Ben senin kulunum, sen ise benim Rabbimsin” demiştir.

Ona, yani Yaratıcısına söz verdiği için, vâsıl olmuştur ahsen-i takvim sırrına. Onun için yeryüzünün halifesi seçilmiş, bütün güzellikler, bütün nimetler ayaklarının altına serilmiş. Öyle ki, kâinat onun varlığına amade kılınmış.

Ancak bu ince, hassas ruha şeytanın musallat olmasıyla, o ince sır bozulmuş, ahde vefa gösterileceğine dair verilen sözler, bozulup tutulmaz olmuş.

Sonra bir vefasızlık başlamış. Verilen  ahitler, sözler unutulduğu için, o naif ruhlar yavaş yavaş birbirine yabancılaşmış. Araya giren farklı olaylar, kalplerin kasavet bağlamasına neden olduğu için, insanlık iyice birbirinden uzaklaşarak kendi dar dünyasının içine hapsolup kalmış. “Biz” duygusu kalkıp “ben” duygusu  hükmetmeye başlayınca, vefadan eser kalmamış ortada.

Şimdi bu duyguyu, bu hasleti yitiren insanlık, acı acı kıvranıyor. Bu durumdan çıkabilmek için, insanlığın ta ezelde verdiği söze yeniden dönmesi gerekiyor. Ta ki, bu ıstıraptan, bu girdaptan kurtulabilsin. Ah vefa neredesin?! Allah’a vefa, Resulüne vefa, Üstad’ına vefa, sevenlerine vefa... Bir vefa abidesi canım Üstad’ımız.

Nasıl bir vefa göstermiş, tahayyürde kalıyor insan. Sadece insanlara karşı değil, iltica ettıği yüce dağlara, zikir arkadaşı ulu çınarlara, kullandığı eşyalara karşı bile bir vefa abidesi...      Ah ne olurdu, onun Allah Resulüne karşı olan vefasını anlayabilseydik. Ona denk bir gönül bulunsa da, bu gönül bestesinin nağmesini    bize duyurabilseydi.

“Ben bu menzilleri Yıldız Sarayı’na değişmem” sözü, vefasının sadece bir in’ikâsı, bir lem’ası değil de nedir? Kırk yıllık kaşığını tamir ettirmesi için verdiği Zübeyir ağabeyin, gidip yeni bir kaşık alarak Üstad’a vermesinin neticesinde duyduğu, “Keçeli, o kaşık benim kırk yıllık arkadaşım. Götür bu yeni kaşığı da, benim kırk yıllık arkadaşımı getir” demesi, vefasının tecessüm etmiş hâli değil de nedir?

Şimdi bize böyle bir vefa gerek. En yakından en uzağımızda olanlara kadar...

Boşuna dememişler, “Vefası olanın, vedası yoktur” diye.

Okunma Sayısı: 282
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı