Onu bulmak! Onu görmek! Onun nuruyla boyanmak istiyordu.
Tabiatperstliğin zehrinden kurtulabilmek ve hakikat Nurları’nın aynasında, kendini özünü bulmak istiyordu. Etrafını saran zehirli oklar, benliğini kasıp kavuran, olumsuz düşünceler!
Onun genç dimağında, kalbinin derinliklerinde derin yaralar açmıştı.
Bu yaraların tedavi edilmesi, kalbini, ruhunu sıkan bu acıların şifa bulması gerekiyordu.
Bu duygular içinde geçti, gençliğinin ilk yılları. Çölde susuz kalmış, bir Mecnun gibiydi.
Susuzluğunu giderebilecek, Leylâ’sının peşindeydi. Kabına sığmayan hareketliliği, onu akranlarından daha farklı gösteriyordu.
Ve bir gün, aradığı hakikatlerin kaynağını buldu. Müthiş bir kaynaktı bu. Kafasında teşekkül eden bütün sorulara cevap verecek bir kaynaktı. Sungur, bir hazinenin içine düşmüştü. Hem de, ebedî hayatının refah içinde geçmesini sağlayacak, büyük bir hazine. Şimdi sıra, bu hazinenin sahibini bulmaktı. Artık, hazine sahibine ulaşmanın hayalini kuruyordu. Gecesi, gündüzü, o kaynağın sahibine nasıl ulaşılacak, onun peşindeydi.
Hayalleri, arzuları ona, Üstadına kavuşmak arzusuyla yanıp duruyordu. İçten içe, yanan bir çıra gibiydi Sungur’un hali. Her daim, dilinde Bediüzzaman, gönlünde, Nûr’u Kur’ân vardı. Onun varlığı ile bütünleşmişti âdeta.
Sungur, bir mektubunda şöyle der: “Ey şefkatli bakış! Ey hayat saçan göz! Ey, Kur’ân’dan aldığı nûrunu âleme sultan eyleyen bahtiyar ruh! Risale-i Nûr’unla ilim ve irşad mahiyetinde ebedileştiğin için, aynı bakış, aynı nûrunla yaşıyorsun. Daima bizimle berabersin.
Sungur’un gibi yüzbinler, milyonlar Said’lerin, yine senden ümit ve hayat ışığı almaktadır... Sana duâcı ve dâvâna hâdimdirler. Buyurduğun gibi, hayatın onlarla devam ediyor. Ve inşallah, tâ kıyamete kadar devam edecektir. Yüzbin Said’lerin, senin imân ve Kur’ân dâvâna, en derin duygulardan bağlanmış, hâdim ve nâşirdirler..
Türlü, hadiselerin içinde, dev dalgalar karşısında, yılmayan, çözülmeyen, bölünmeyen bir azmi sebat içindedirler. Ve senin ruhen, manayı hakikin olan Nûr’u Kur’ân’dan derslerini herdaim almaktadırlar. Ve Risale-i Nur ile, ebedî birlik içinde beraberdirler. Rabb’im, bizi bu beraberlikte daim kılsın. Habib-i Ekrem (asm), Kur’ân-ı Hakîm, Esmaul Hüsna ve İsmi âzam için, Rabbim senden razı olsun aziz Üstadım”...
O muazzam zekâ ‘Üstadına duyduğu aşk ve şevki işte böyle dile getirmişti... Güneşin etrafında halkalanan can pervanelerin ektiği nur tohumlar bugün meyveye durdu.
Müsterih ol aziz Ûstadım.