Seyyid ve Şeriflerin başı olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in (radiyallahu anhuma) örneklik teşkil eden hayatlarından alınacak çok dersler var.
Sahih İslâm tarihi kaynaklarında, o mübarek zâtların güzel ahlâklarına dair pek çok mâlumat var. O kaynaklara bakıp çokça istifade etmek mümkün.
Bizim burada nazara vermek istediğimiz husus ise, Hz. Hasan’ın (ra) dehşetli bir fitneyi söndürmek maksadıyla kendi hakkından vazgeçmesi, yani ferâgat etmesi hadisesidir.
*
Beşinci Halife olarak seçilen Hz. Hasan ile Emevî Devletinin kurucu başkanı olan Hz. Muaviye, İslâm devletini idare etme şekli hakkında ihtilafa düştüler.
Hz. Hasan, aynen dört halife zamanındaki gibi, aynı zamanda halife olan devlet başkanının intihapla, yani liyakatla ve seçimle belirlenmesini istiyor. Şam valisi olan Hz. Muaviye ise, devlet idaresinin monarşi-saltanat yönetimiyle, yani idarenin babadan oğula intikal ettiği bir sistemle yürütülmesinin daha doğru olacağını savunuyor.
Aralarında anlaşma bir türlü sağlanamıyor. Zıtlaşma baş gösteriyor. Gerginlik hali, kısa sürede had safhaya çıkıyor. Sıcak bir çatışma çıkması adeta kaçınılmaz bir hale geliyor.
Bir kısmı Hz. Hasan’a, diğer kısmı da Hz. Muaviye’ye bağlı olan iki büyük İslâm ordusu, söz konusu ihtilâf sebebiyle karşı karşıya geliyorlar. İşte, tam da o esnada, yani birbirini tamamıyla imhâ etme vaziyetini aldıklarında, ferâgat ve fazilet timsâli olan Hz. Hasan, kendi hakkından vazgeçerek o dehşetli kanlı fitnenin önünü kökünden kesmiş oldu.
Pek hikmetli olan bu hakikatin sırrına dair, Üstad Bediüzzaman Mektubat eserinde şu tevilde bulunuyor: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nakl-i sahihle ve mütevatir bir derecede bize vâsıl olmuş ki, minber üstünde, cemaat-i Sahabe içinde fermân etmiş ki: ‘Şu benim evlâdım Hasan Seyyiddir. Allah, onun vasıtasıyla Müslümanların iki büyük ordusunu barıştıracaktır.’
“İşte, kırk sene sonra İslâmın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh, Hazret-i Muaviye (ra) ile musalâha edip, cedd-i emcedinin mu’cize-i gaybiyesini tasdik etmiştir.” (Age, s. 98)
*
Müminlerin dahilî çatışmasında, taraflar birbirini kökünü kazıma derecesinde acımasız bir hale geliyor. Çekişmenin başını çeken aktörler, tansiyonu yükselttikçe, taraftarları da bundan etkilenip alabildiğine asabileşebiliyor.
Oysa, ehl-i imandan beklenen fazilet duruş, tam da Hz. Hasan (ra) gibi davranmaktır. Yani, ecnebilerin sevinerek temâşa ettiği bir kardeş kavgasını bitirmek, baş gösteren dehşetli bir fitneyi söndürmek ve hâsseten ehl-i İslâmı birbirine kırdırmamak için, icabında meşrû hakkından vazgeçmek, yani ferâgat etmektir.
Dua ve temenni edelim ki, ülkemizde olsun, hariçte olsun, cemaat-i İslâmiyeden olan din kardeşlerimiz, kemâl-i şuur ve irfanla hareket ederek, ittihad ve uhuvvet-i İslâmiyeye serâpa zarar veren kavgaları, çekişmeleri, çatışmaları tamamıyla bıraksınlar ve bu sûretle alevleri göklere yükselen dehşetli fitne ateşini—Hasenî bir faziletle—söndürmeye çalışsınlar.