Toplumumuzun geneline baktığımızda, gerek dinini yaşayanlarda gerekse yaşa(ya)mayanlarda bazı hastalık tabir edebileceğimiz davranışlar görüyoruz.
Kadına veya çocuklara şiddet, büyüklere hürmetsizlik, tembellik, sevgisizlik, karşısındakine güvenmeme-itimatsızlık, boş vermişlik gibi.
Bunlardan kadına/eşe şiddet konusundaki Nebevî ilâca baktığımızda; şöyle bir ilâç görüyoruz: Bir gün Hz. Aişe (ra), Hz. Peygamber’e (asm) ‘Beni nasıl seviyorsun?’ diye sorar. Hz. Peygamber de (asm) ‘Kördüğüm gibi der. (Yani açılması, dağıtılması çok zor olan bir sevgiyle) bu, Hz. Aişe’nin çok hoşuma gitmiştir. Ara sıra sormaktan kendini alamaz; ‘Kördüğüm nasıl?’ Hz. Peygamber de (asm); ‘İlk günkü gibi.’ diyerek onun (eşinin) duymak istediği cevabı verir. İşte böyle bir sevginin olduğu aile ortamında kadına/eşe şiddet olabilir mi, hiç?
Hz. Peygamber (asm) asla kaba saba davranan, bağırıp, çağıran bir kişilikte değildi. Ashabına da ailelerine daima iyi ve güzel davranmalarını tavsiye ederdi. “Sakın içinizden biri hanımını dövüp sonra da günün sonunda utanmadan ona yakınlık kurmasın!” diyerek uyarırdı. Ve şunu da, eşlerini bazı durumlar için dövmek izni isteyen sahabelere söylemiştir; “Kadınları ancak şerlileriniz döver.”
Diğer bir hastalık da, “Haram sevmeler”. Buna karşı, yani birisini sevip evlenme imkânı bulamadığı zamanlarda günaha girmemek için yapılacak, kullanılacak ilâç; “Kim âşık olur da, iffetini korur, halini gizler ve bu yüzden ölürse, şehit olarak vefat eder.” (Keşf’ül Hafa)
Ailede ve toplumda huzurun yerleşebilmesinin ilâcının da “Kişi sevdiğine sevdiğini söylesin.” hadis-i şerifinde olduğu bilinmelidir.
Her insanın olduğu gibi hanımlarımızın da bazı kusurları ve hoşumuza gitmeyen davranışları olabilir. Bu durumda kullanacağımız ilâçlarımız; “Mü’min bir erkek mü’min bir kadına darılıp küsmesin. Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, başka bir huyundan hoşlanabilir.” (Müslim) ve “Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allah’ın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin.” olmalıdır.
Ailede, çevremizde saadet içinde, huzurlu bir şekilde yaşamak için nezaket, hoşgörü, karşılıklı sevgi ve saygı gerekir. Bunu ilk hak eden en yakınlarımızdır. Bunun ilâcını da yine Hz. Peygamber’den (asm) alalım: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım. ”(Tirmizî, Menâkıb, 63.) buyurmuştur. Her insan bir aile ferdi olarak, dede, nine, anne, baba, eş, çocuk, torun ve kardeş olarak adlanır. Her bir makamda her birimizin görevi vardır.
Bunu, Cenâb-ı Hak, Rum Sûresi 21. Âyette şöyle açıklıyor “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
Aile arasında sosyal ilişkiler içinde sonuçları felâketler oluşturabilecek davranışlardan en önde geleni yalan söylemektir. Aile içinde huzur ve mutluluk, sağlıklı bir iletişimle yani doğrulukla en iyi ve kalıcı hale gelir. Hz. Peygamber (asm); “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun” (Ebû Dâvûd, Edeb, 122, 123) buyurmuştur.
Son söz olarak Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de bizlere örnek olarak zikrettiği bir duâyı alalım: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkân, 25/74)