Peygamberler, Rabbimizin elçileri olarak, bizzat Allah tarafından seçilip eğitilmiş, yetiştirilmiş, görevlendirilmiş özel insanlar.
Bütün insanlığa gönderilen Son Peygamber (asm), bu silsilenin en mükemmel örneği.
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim; beni Rabbim terbiye etti, en güzel terbiye benim terbiyem” hadislerinde buyurulduğu gibi, ideal insan modeli Resulullah’ta (asm).
Söyledikleriyle yaşayışı bire bir örtüşen, serâpâ ahlâk ve fazilet timsali bir şahsiyet.
Ve her bakımdan örnek bir idareci. Etrafında pervane olan, her biri ayrı meziyet ve kabiliyetlere sahip Sahabelerini yerli yerince, istidatlarına en uygun şekilde değerlendiren, hiçbirini küstürüp dışlamayan bir yönetici.
Bu haslet, “Peygamber vârisleri” olarak nitelediği âlimlerde ve özellikle her asırda geleceklerini bildirdiği mücedditlerde de var.
Mücedditler zincirinin son halkası olan Bediüzzaman’ın da hayatında, çoğu genç olan hizmet arkadaşlarıyla muhatabiyetinde ve lâhikalarda bunun birçok örneğini görüyoruz.
Üstad, o engin şefkatiyle kucakladığı talebelerinin hepsini her vesileyle teşvik ve motive ederken, her birini kabiliyetlerine göre yönlendirip görevler vermiş ve takipçisi olmuştu.
Zaman zaman hasbelbeşer yapılan, hattâ kendisini ve hizmeti ciddî şekilde zora sokan hataları da asla suçlayıcı bir tavırla yüzlerine vurmamış; nezaketle ihtar ve ikaz etmişti.
Bilhassa cezaevi ortamlarının verdiği psikolojinin de etkisiyle şahsî sürtüşmeler çıktığında kardeşlik ve tesanüdün asla bozulmaması, ilişkilerde soğukluğa, hattâ “nazlanma”ya dahi meydan verilmemesi gereğini, önemle altını çizerek ve ısrarla defalarca vurgulamıştı.
Keza o dönemlerde de insafsızca yapılan algı operasyonlarını ve maruz kalınan tazyikleri göğüslerken, hata yapanlar dahil, hiçbir talebesini gözden çıkarıp feda etmemişti.
Üstadın bu örnek tavrını, önde gelen talebelerinden Zübeyir Ağabey de aynen devam ettirdi.
Kutlular Ağabeyin anlatımıyla:
“Zübeyir Ağabey birlikte çalıştığı insanları korurdu. Yanlışları olsa da... Yanlış yaptı diye hemen ondan vazgeçmenin, koparıp atmanın yanlış olduğunu söylerdi. En çok önemsediği şey, Risale-i Nur’a ve Üstada sadâkat idi. Kişi Risale-i Nur’a, Üstada sadıksa, onun ufak tefek kusurlarını pek dikkate almazdı.”