Türkiye’nin adım adım 12 Eylül darbesine götürüldüğü süreçte, anarşi ve terör olaylarına karşı, bunları önlemekle görevlendirilen askerlerin savsaklayıcı tavırlarına AP eski Milletvekili Recep Özel’in verdiği çarpıcı örneklerden biri de Çorum olaylarında bir generalin oynadığı rolün örtbas edilmesi.
Demirel olayları tahkik etmeleri için İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve Jandarma Genel Komutanını görevlendiriyor.
Tahkikatı tamamlayan heyet Başbakana geliyor ve Bakan “Olayların sebebi oradaki bir general” diyor. Bunun üzerine Demirel “Üçünüz gidip Kenan Paşaya durumu hem yazılı, hem sözlü bildirin” deyince, Jandarma Komutanı Org. Sedat Celasun “Onlar zahmet buyurmasınlar, ben arz ederim” diye araya giriyor.
Demirel “Hayır, üçünüz gideceksiniz” diye ısrar ediyor. Ama bu talimatla üçü gittiyse bile sonuç değişmemiş ve konu bu defa Evren’e takılıp yine uyutma taktikleriyle sürüncemede bırakılmış gibi görünüyor.
Sonuçta terör olayları 11 Eylül gecesine kadar hız kesmeden tamgaz devam ediyor.
Ama askerin yönetime el koyup sokağa çıkma yasağı uyguladığı 12 Eylül sabahından itibaren adeta “bıçak gibi” kesiliyor.
Bu da Demirel’in ısrarla sorduğu, ama hiç cevap alamadığı suali gündeme taşıyor:
11 Eylül’e kadar oluk oluk akan kan, ne oldu da bir gün sonra birden kesiliverdi?
Aslında bu sorunun cevabı darbede ve sonrasındaki gelişmelerde.
Birileri, dökülen kanların ve kaybedilen canların üzerine basarak, halkın seçtiği hükümeti deviriyor, Meclisi feshediyor, yönetimi ele geçiriyor ve devletin tepesine kendilerini oturtuyorlar.
12 Eylül darbesinin kısa açıklaması bu.
Ama aylarca kasten önlemedikleri anarşi ve terörü bahane ederek yönetime el koyanların döneminde PKK terörü sahneye sürülerek hem binlerce güvenlik görevlisi ile vatandaşın canına kıyıldı, hem de “terörle mücadele” gerekçesiyle demokratikleşme için atılması gereken adımlar engellendi veya geciktirildi.
Gelinen noktada şimdi de “terör” demokrasinin önünü kesmek, hukukun üstünlüğünü engellemek, hak ve hürriyetleri gasp etmek, dışlama, ötekileştirme ve kutuplaştırma politikalarıyla toplumu germek ve Türkiye’nin AB üyeliği başta olmak üzere dünya ile ilişkilerini zehirlemek için en elverişli araç olarak kullanılmaya devam ediliyor...