Sani-i Hâkim, beşer hak ve hakikatten uzaklaştıklarında insanları tekrar hidayete erdirmek, doğru yola yöneltmek için peygamberler göndermiştir. Ama Peygamberlik Hz. Muhammed (asm) ile son buldu.
Zaman zaman ortaya çıkan bidat ve hurafeler ile Müslümanlar İslam’dan uzaklaşırlar. Bu dönemlerde bozulmayı durdurarak Şeriat ve Sünnet-i Seniye-i ihya edecek şahsiyetlere ihtiyaç duyulur. Bu görev müceddid veya mehdi tarafından yapılır.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir” buyurmuştur. (Ebu Davud, Melahim, 1).
Gelecekleri müjdelenen bu insanlar kendilerinden bir şey ihdas edip, yeni bir ahkâm getirmezler. Dinin emirlerine uyarak yaşar ve bu hakikatleri asrın insanlarının fehmine uygun olarak anlatırlar. Bozgunculara karşı müsbet dairede kalarak mücadele verip Şeriatı Muhammediye’nin tahrif edilmesine mâni olurlar. (BSN. Tarihçe-i Hayat)
Eser ve talebeleri vasıtasıyla asırların kararan yüzlerini aydınlatarak nefes aldıran bu insanlar Şeriat-ı Muhammediye ve Hz. Peygamber’in (asm) sünnetini ihyadır görevleri.
Hindistan’ da Babür hükümdarı Ekberşah “Dîn-i İlâhî” adıyla yeni bir din kurmuştu. (İslam Ansk). Hicrî ikinci bin yılın Müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ekberşâh’a karşı İslâm’ın safiyetini savunmuş ve bunda muvaffak olmuştur. Hükümdar İmam-ı Rabbaniyi yıldırmak için hapis, sürgün, işkenceye başvurur, ama muvaffak olamaz. Silahsız bu gönül mücahidi verdiği mücadele ile İslamiyetin tahrip edilmesine ve Ekberşah’ ın kurduğu dinin yayılmasına engel olmuştu.
Mevlânâ Hâlid-i Zülcenâheyn ise Hindistan’dan getirdiği parlak ilm-i hakikatler ile müceddidi olduğu asırda Kur’an-ı Kerim’in yanlış yorumlanmasını etkisiz bırakarak yüz senede elli milyondan fazla insanı irşad ederek imanlarının kurtulmasına vesile oldu. (Sik. Tas. Gay. S.132)
Ruslar 93 Harbinde (1877-1878) İslam’ın nurunu söndürmek için Osmanlı Devleti’ni esaret altına almak istiyorlardı. Payitahta 13 km olan Ayestefanosa kadar geldiler, ama İslam’ın nurunu söndüremediler. Ayestefanos’tan ileri gidemeyip çekildiler. Rusları Müceddid Mevlana Halid-i Bağdadi’nin talebeleri durdurmuştu. Yüz sene sonra da bu görevi mehdinin talebeleri yaptı. (Sik. Tas. Gay .s.157)
Osmanlı’nın emrine giren Mevlana Halid-i Bağdadi’nin talebeleri Şeyh Şamil’in oğlu Muhammed Paşa komutasında Kafkasya cephesinde süvari tugayı ile Rus ordusuna karşı savaşarak ağır kayıplar verdiriyordu. Bu durum Rusları Ayestefanos’ ta durdurdu.
Osmanlı Devleti’nin 1900 yıllarda durumu iyi değildi. Toprak kaybederek küçülüyordu imparatorluk. İttihad ve Terakki imparatorluğa zarar veriyordu. Süfyan ve Deccal bu asırda gelmiş; Süfyan aldatarak münafıkâne iş yapıyor, Deccal ise Hıristiyan Âleminde dinsizliği işmam ediyordu. Millet bunalmıştı. Bu dönemlerde manevî kurtarıcılar dört gözle bekleniyordu. Mehmet Akif “O nuru gönder, İlâhî, asırlar oldu, yeter! Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister” diyordu.
Ve Cenab-ı Hak gönderdi o zatı milletin imdadına. Bir halka oluşturuldu Barla’da Bediüzzaman Said Nursi’nin etrafında. Ahiret, haşiri inkâr edenleri Haşir Risalesi ile ahiretin sokaklarında gezdirildi. “Kur’an tercüme edilsin ne mal olduğu görülsün” diyenlere Mucizat-ı Kur’a niye Risalesi ile “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu” gösterildi. Peygambere dil uzatanlara Mucizat-ı Ahmediye Risalesi ile gerekli ders verilerek susturuldu ehl-i zındıka. Mehdi-i Azam Bediüzzaman Hazretleri 6000 bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile Süfyan ve Deccal fitnesinden bunalan bu asra nefes aldırdı.
Resûl-ü Ekrem (asm) buyurmuşlardır ki “Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa ona katılsın.” (İbni Mace, Müstedrek, İbni Kesir, Kitabü’n-Nihaye) derim- şimdi bizi kıskanıyordur…