Münafıkâne iş gören Süfyan ile dinsizliği işmam eden Deccal’ın 19. asırda gelmesi sonucunda Osmanlı Devleti ve dünya hem siyasal hem de sosyal açıdan büyük değişimler geçirir.
Bediüzzaman doğunun sarp coğrafyasından kalkarak 1907’de Van’dan İstanbul’a gelir. Âlem-i İslamın içine düştüğü durumdan kurtulması için eğitim sisteminin kurulmasını istemektedir. Abdülhamit ile görüşerek gerekli izahları yapar.
Ancak Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra için para peşinde olduğunu sanan Abdülhamit, para vererek başından savmak ister, fakat Abdülhamit’in teklifini geri çeviren Bediüzzamana akıl hastanesine atmak, Yıldız Askerî Mahkemesinde yargılamak gibi reva görülen muamele bu asrın ilk günahlarındandır.
Hürriyet âşığı Bediüzzaman ve o günkü aydınların gayretiyle 1908 yılında Meşrutiyetin ilanıyla seçimler yapılır. Ahrar Fırkası, İttihad ve Terakki Cemiyeti karşısında başarılı olamaz, yalnızca bir milletvekili çıkarır. Seçim sonrasında İTC’den memnun olmayan ve azınlık milletvekillerinin katılımıyla Meclis-i Mebusan’da büyük bir güç oluşturan Ahrarlar iktidar olur. Ahrarların iktidarından rahatsız olan İTC’liler verdikleri gensoruda baskı ile bir kısım milletvekilini meclise getirmez, bir kısmı hükümet aleyhinde oy kullanır, bir kısmı da çekimser kalınca Sadrazam Kamil Paşa hükümeti düşürülerek İTC iktidar olur.
İTC hükümetinin baskıcı ve despot icraatları toplumun bütün kesimlerini rahatsız eder. Dış güçlerin de kışkırtmaları ile olaylar başlar. Bediüzzaman olayları sonlandırmak için yoğun gayret gösterir, ama muvaffak olamaz. Olaylar bahanesiyle Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu 31 Mart 1909 İstanbul’da olaylara müdahale eder. Sükûnet sağladıktan sonra iktidar olan İTC, Abdülhamit’i hal ederek Selanik’e sürgün eder. Divan-ı Harp vasıtasıyla Ahrar menşeli birçok insan idam edilir. Bediüzzaman’da yargılanır, ama beraat eder. Baskılardan dolayı Ahrar’ın birçoğu yurt dışına kaçar, birçoğu da tutuklanınca fırka dağılır
1911 yılında Ahrarlar iktidardaki İTC’ye karşı Hürriyet ve İhtilaf Fırkasını kurarak sahneye çıkar. Seçimlerde başarı gösterilmesi üzerine Meclisteki milletvekilleriyle birlikte çoğunluğu sağlayınca HİF iktidara gelir. İTC’li Enver Paşa bakanlar kurulunu basarak harbiye nazırını öldürür, sadrazam Kamil Paşa’nın başına silah dayayarak istifa etmesini sağlar. İTC yeniden iktidar olur ve yurt dışına kaçan HİF mensuplarının birçoğu gıyaben idama mahkûm edilir, birçoğu da Sinop’a sürülür. Baskıyla bir Ahrar hareketi daha dağıtılır.
Ahrar’ı dağıtan İTC’liler bu sefer de ülkeyi savaşa sokarak ateşin içine atarlar. Dört yıl boyunca Osmanlı çok cephede savaşır. Hem çok evladını hem de toprak kaybederek Osmanlı’ya nokta konur.
Cumhuriyet kurulunca ısrarla çağrılan Bediüzzaman Mecliste konuşma yapar ve dua eder. Sonra niyetler anlaşılınca Van’a döner. Sonrasında sürgün ve zulümler başlar.“…bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade, ölümü tercih ettim… “ (Tarihçe-i Hayat- Tahliller) Bu cümleler asrın sahibi Said Nursî Hazretlerine karşı günahlarının boyutunu gösterir.
Bediüzzaman’ın “Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı” dediği Demokratların iktidarını hazmedemeyen geçmişteki İTC’nin devamı insanlar Demokratları devirerek üç vatan evladını şehit edip Ahrarlardan intikam almaları bu asrın başka bir günahıdır.
Ahrar çizgisini devam ettiren Adalet Partisinin 1971 askerî muhtıra ve 1980’de askerî ihtilal ile iktidardan uzaklaştırılması yine asrın günahlarındandır.
Bu kadar günahla 19 asra küsuf tutturan olaylara karşılık asrın hasenesi ve halaskârı olan Bediüzzaman, Risale-i Nur ve Nur Talebeleri teselli kaynağıdır insanlığın.