Merhum Demirel ülkemizin ve milletin huzurunu, birlik ve beraberliğini düşünerek okula, kışlaya ve camiye siyaset girmemesi gerektiğini, milletin ortak kullanım alanları olan bu yerlere şayet siyaset girerse ülkenin birlik ve beraberliğinin, milletin huzur ve sükûnunun zarar göreceğini hep dile getirdi.
Bu konuda kendisi, dolayısıyla partisi gerekli titizliği gösterdi; bu meyanda diğer siyasî partilere de hep uyarılarda bulundu.
Geldiğimiz noktada; günümüz itibarıyla okula, kışlaya, camiye siyaset girmemesi bir yana, bilhassa iktidara bağımlı hâle gelmeyen herhangi bir kurum, kuruluş kaldı mı?
İstisnaları olmakla beraber, ilkokullardan her derece okullara kadar torpille atanan memurların, öğretmenlerin ve idarecilerin bir kısmı serbestçe iktidarın propagandasını yapıyorlar. Liyakatine, kariyerine, kıdemine bakılmadan; partiye yakın görüldüğü için rektörlüğe atanan profesörlerin mahiyetindeki akademisyenlerin bir kısmı çekinmeden iktidarın reklamını yaparken, aykırı ses çıkaranların hemen icabına bakılmıyor mu?
İstisnaları olmakla beraber birçok üst düzey bürokratın, valilerin ve kaymakamların partinin aktif bir elemanı gibi hareket ettiklerini hemen herkes biliyor.
Ülkenin bütünlüğünü korumakla vazifeli silâhlı kuvvetlerin, geçmişte kendilerini ülkenin tek sahibi gibi görerek verdikleri muhtıralar ve yaptıkları darbelerle ülkeyi birçok badireye sürükledikleri pervasızlıkların yerini, bugün, kanun ve yasakları hiçe sayan bazı siyasîlerin yanında, muhalefete yönelik tahkir dolu konuşmalara alkış tutan üst düzey komutanların tavırları almış görünüyor.
Camilerimizde Cuma günlerinde okunan, siyaset kokan ısmarlama hutbelerle, yapılan siyasî vaaz ü nasihatlerle milleti camilerden soğutmakla kalmayıp, aynı mekânda saf tutan ehl-i dinin birbirine şüphe ile bakmasını düşündüğümüzde bu yanlış tablodan rahatsız olmayıp, böyle siyasîlerle haşir-neşir olmalarını anlamak mümkün mü?
Geçmişte iktidarların doğru uygulamalarına karşı Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın, Yargıtay’ın mesnetsiz iddialarla verdikleri keyfî kararlarla, iktidarın ülke yararına olan icraatlarına köstek olması yerine, bugün, siyasî iktidarın arzusu istikametinde hukuksuz kararlar almakta herhangi bir beis görmeyen bir yargı kurumu yok mu?
Geçmişte “kartel medya” dediğimiz medyanın; attıkları manşetlerle, yaptıkları yalan yanlış haberlerle, döşedikleri köşe yazılarıyla propaganda yapmalarının yerini, iktidarın bugüne kadar besleyerek kendine bağımlı hâle getirdiği ve iktidarın bedihî yanlışlarını dahi alkışlamayı âdet hâline getiren medya aldı.
Böyle hemen hemen bütün kurum ve kuruluşların iktidara bağımlı hâle gelerek siyasallaştığı bir ülkede, arzu edilen birlik beraberliğin, istenen manada huzur ve sükûnun sağlanması mümkün mü?
***
Kâzım kardeşe geçmiş olsun diyor, hukuk devleti ve ifade hürriyetinin gereğinin yapılarak bir an önce tahliye edilmesi için dua ediyoruz.