Mezarlıklarımız, bizim için yeni hayatımızın başlangıç yeridir. Öyle bakılır, öyle ihtimam görür, öyle düzenlenir.
Orada toprağın bağrına tevdi ettiğimiz yakınlarımız, yok olup gitmezler, sanki orada bizi beklerler. Mezar taşları bu anlamda sadece mevtanın kimliklendirilmesi için değil, ona gösterilen ihtimamın da göstergesidir.
Osmanlı, mezar taşları konusunda oldukça zengin bir kaynak. İstanbul’un irili ufaklı her mezarlığında, ya da apartmanların arasında maalesef iliştirilmiş gibi duran mezar yerleri, aslında ölümü hayatımızdan ne kadar çıkarmadığımızın en güzel örnekleri. Bir dünya da orada var çünkü. Koskoca bir âlem de orada devam ediyor. Mezar taşları da bu anlamda, orada yatan kişi hakkında bize bilgiler veriyor. Yaşarken hangi meslek ile meşgulse onun simgesi mezar taşına, kitabesine işleniyor. Biz şu an üzerindeki yazıları okuyamasak bile, taşına bakıp, defterdar mı, kethüda mı, sadrazam mı, vezir mi, divan üyelerinden biri mi anlayabiliyoruz.
Ömrünü Osmanlı mezarlıklarını araştırmaya vakfetmiş bir kültür adamı olan merhum Fazıl İsmail Ayanoğlu diyor ki: “Ortada mevcut yüksek sanat abidelerimiz olmasaydı bile, mezarlıklarımızda bulunan nihayetsiz eserler, bu milleti medeniyet göklerine çıkarmaya kafi gelirdi.”
Ama size bahsedeceğim mezar taşı, müthiş bir naiflik örneği taşıyor.
Humbarahâne muvakkiti Hafız Osman Efendi’nin zevcesi Şerife Hanife Hanım için yaptırdığı bir mezar taşı var. Biraz hüzünlü, çokça buruk bir hikayesi var bu mezar taşının. Şerife Hanım, hamileyken doğumda bebeğiyle birlikte vefat ediyor ve Osman Efendi de hem zevcesi hem de bebeği için iki mezar taşı yaptırıyor fakat bebeğin mezar taşı anneninkine yapışık. Tıpkı anne karnında bebeği temsil eder gibi, büyük mezar taşının ortasında küçük bir bebek mezar taşı… Hüzünlü bir hikaye elbette. Hem eşini hem evladını kaybeden Hafız Osman Efendi de böyle bir mezar taşı yaptırarak, onlara olan vefasını, sevgisini gösteriyor.
Alman şair Heine’nin “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” dediği, taş işçiliğinin en güzel örneklerini gördüğümüz
Osmanlı mezar taşlarından eşsiz bir örnektir. İki mezar taşı kitabesinin bir arada işlenmiş olması, bu mezar taşını diğer örneklerinden ayıran ve benzersiz kılan özelliğidir.
Yakın zamana kadar Eyüp Otakçılar’da Maktul Mustafa Paşa Dergâhı haziresinde bulunan bu naif mezar taşı, günümüzde Türk İslam Eserleri Müzesi’nde koruma altına alınmıştır.
Şerife Hanımın mezar taşında yazan ibare:
Rahmetullahi aleyha
Vedâ-ı âlem-i fâni eden
Hamlini vaz’ edüp şehîden
Ecel câmın nûş eden
Humbarahane muvakkiti Hafız Osman Efendi’nin zevcesi Şerife Hanife Hanımın ruhuna Fatiha. Sene 1148 (1735)
Bebek mezarı kitabesinde de:
Mahdûmu Seyyid Mustafa Hikmet
Molla’nın Ruhu içün Fatiha.
Ziyaret etmek isteyenler, Türk İslam Eserleri Müzesi’nde görebilirler.
(Bizim Aile dergisi, Haziran 2024 sayısından alınmıştır.)