Umumî anlamda kitap okuyan bir millet olmadığımızı söylemek her hâlde yanlış olmaz.
Öyle ki okul ders kitaplarını dahi okumayan öğrencilerimiz vardır. Tabiî ki burada kabahati sadece öğrencilere yüklemek de doğru olmaz. “Nasıl ‘ders kitapları’ hazırlıyoruz ki talebeler bunları dahi okumuyor?” diye kendimize sormak mecburiyetindeyiz.
Küçük yaşlarda itibaren çocuklarımızın kitap okumaya teşvik edilmesi hayatî bir meseledir. Son zamanlarda en çok şikâyet edilen konuların başında ‘sanal alemin/internet dünyası’nın çocuklarımızı ve gençlerimizi teslim aldığı şeklindeki tespittir. Doğrudur, çocuklarımız ekseriyetle “cep telefonları”na ya da TV’lere mahkum vaziyettedir. Ancak bu dertlere karşı velîler olarak bizler üzerimize düşen vazifeyi yapabiliyor muyuz? Aynı şekilde başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere devlet ve sivil toplum kuruluşları “kitap dostları” yetiştirmek için bir gayret sarf ediyor mu?
Zeytinburnu Kültür Sanat’ta gerçekleşen “Kitabiyat” söyleşi dizisine misafir olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder, okumaya dikkat çekerek şöyle demiş: “Dünyada kütüphane bugün klasik anlamda kitabı ödünç alıp eve gittiğiniz bir mekândan ziyade bir sosyalleşme mekânı olarak kullanılıyor. ‘Gençler kütüphanede kitap okumuyor ders çalışıyor’ demek sakıncalı bir eleştiri, kitap kendi iklimini getirdiği için zaman içinde bu gençler okuma alışkanlığını kazanabiliyor.”
Minder sohbet boyunca kütüphanecilik tarihine imza atan isimlerinin çalışmalarından bahsedip, iş bilmez bürokratik yöneticiler yüzünden sahip çıkamadığımız kültürel miraslara da dikkat çekmiş.
Minder, kütüphaneciliğimizin geçmişte yaşadığı kıyımlara da dikkat çekip şöyle demiş: “Türkiye’de arşivler ve kütüphaneler yıllarca yağmalanmıştır ya da binaların bodrumlarında su baskınlarına kurban gitmiştir, ya da yeni gelen iş bilmez idareciler tarafından kalorifer kazanlarında yakılmıştır.”
Bu hatırlatma, merhum tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı’nın tarihî belgelerin kilo fiyatıyla Bulgaristan’a satıldığını akla getirdi. Maalesef çok sayıda tarihî belge “Tek Parti Devri” idarecilerince “hurda kâğıt” fiyatına satılmıştır. Arşiv belgelerine “hurda kâğıt” muamelesi yapan bir anlayışın okumayı teşvik etmesi düşünülebilir mi?
Muhtemelen pilot uygulamalar vardır, ama “kitap dostu öğrenciler” mutlak surette teşvik edip ödüllendirmek gerekir. Okulların temizliği ve beslenme konusunun gündem olması kadar, “kitap okuma”nın teşviki ve desteklenmesi de gündem olmak durumundadır. Midelerini doyurduğumuz öğrencilerin akıllarını ve kalplerini de doyurmak icap etmez mi?
Kitaba ve kütüphaneye ne kadar yatırım yapılma yeridir. Elbette teşvik ettiğimiz kitaplar da “iyi” kitaplar olmalı. Akılları, kalpleri ve ruhları doyuran kitaplara sadece öğrenci ve çocukların değil; hepimizin ihtiyacı var. Okuyalım arkadaşlar, ağabeyler, kardeşler, anneler, babalar...