Her şeyin olduğu gibi tenkidin de usûlü, metodu, namusu (kanunu), üslûbu, şeref ve haysiyeti vardır!
En doğru ve en güvenilir bilgiye ulaşma çabası olan tenkidin hakikati, mahiyeti, çeşitleri usulü, üslubu bilinmezse yıkımlara sebep olur.
“Tenkid”, bir şeyin gerçeğini sahtesinden ayırmak; sözün güzel ve kusurlu yanlarını ortaya koymaktır. Tenkidin psikolojik sâikı, “ya nefretin teşeffisi [rahatlaması, şifa bulması, intikam almakla yüreğin soğumasıdır] ya şefkatin tatminidir.”1 “Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler [parlatır]. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar.”2
Tenkid, müsbet ve menfî olmak üzere iki kısma ayrılır. Müspet, pozitif eleştiri bir yükümlülük, bir görev, hayırlı bir iş ve bir vazifedir. Yanlış fikir, bilgi ve görüşler “akıl, mantık, insaf ve delile” dayanılarak yapılırsa bu müspet ve faydalı tenkit olur.
Menfî tenkid; kişi veya kişilerin şahsiyet, kişilik, özel hayat ve zaaflarını ortaya koyup “Cahilsin, bilmiyorsun, anlamıyorsun, beceriksizsin, yanlışsın, yapamıyorsun, işleri yüzüne-gözüne bulaştırıyorsun!” şeklinde tezahür eder.
Hased, ele geçirememe, aşağılık kompleksi, garaz, demagoji, kibir ve gururdan kaynaklanan “insafsız” ve menfî tenkit, “en müthiş maraz ve musibettir”, hakikati incitir, morali bozar, gayret ve şevki kırar, hayatı zehirler. Eleştiri yapan şu hadisi nazara almalı:
“Allah, ancak kendi rızası umularak ve Allah için hâlisane yapılan amelleri kabul eder.”3 “İnsafın işlettiği” tenkit “mihenge vurularak” yapılır. Mihenk kendi sönük, kısa aklımız değildir. Bediüzzaman için mihenk, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye, bizim mihenk taşımız ise Risale-i Nur’dur.
İhlâslı, samimî, dürüst, hakperest şayet bir şeyi beğenmiyorsa, ondan daha iyisini yapmalı, çözümü veya çareyi bileni göstermeli. Bediüzzaman ehl-i hizmet arasındaki menfî tenkit için şöyle der: “Bu hizmet-i Kur’ân’iyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.”4 Ve ilave eder:
“Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.”5 Cemaat bir vücuddur; her ferd göz, kulak, kalb, ruhtur. Münekkit, “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı” prensibince kendisine sormalı:
“Tenkidi Allah rızası için mi yapıyorum, rıza-ı nefis için yapıyorum?..”
Dipnotlar:
1-İçtimaî Reçeteler, 1: 200.; 2- Hutbe-i Şamiye, Enst./inter., s. 147.; 4-Nesaî, Cihad 24.; 3-Lem’alar, s. 164.; 5-Age.