"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Efe Bebek”in hatırası

Beyzanur Karakaş
24 Aralık 2024, Salı
Ayette de belirtildiği gibi, imtihanımız Efe’miz oldu. Allah’ın bizi cennetinde kavuşturacağı günleri beklemekten başka çaremiz yok…

Bu ayki yazıyı yazmak bana nasip oldu. Daha önce dergide “evlâdını kaybetmiş bir anne”nin yazısını okurken kendimin de yazacağını hiç hayal etmemiştim. Nerden ve nasıl başlayacağımı çok bilemiyorum. 

Öncelikle biraz ‘cennet kuşu’ Efe’den bahsedeyim. Efe 01.12.2023 tarihinde gayet sağlıklı şekilde dünyamıza geldi. Hamilelik, doğum ve sonraki süreçte tüm kontroller gayet iyiydi. Tâ ki 8 ay 21 günlük olana kadar. Ağustos (2024) ayının 21’inde ateşlendi. Doktora gittik, ilâçlarla eve döndük. Eve döndükten sonra ateşin üzerine bir de kusma eklendi. Yeniden doktora gittik. Bu sefer daha farklı ilâçlar verildi. 

Artık 24 Ağustos’ta aşırı kusmaya başladığı için yeniden doktora gittik ve ‘fazlaca sıvı kaybetti’ denilerek hastaneye yatışımız yapıldı. Yaklaşık 5 saat serum verildi. Doktor mesaisi bittiğinde kontrole geldi ve hayatımızın en zor günleri o zaman başladı. 

Doktor odadan çıkıp telefonla konuşup tekrar telâşla Efe’nin başına geliyor, sorular soruyor ve tekrar tekrar tahliller istiyordu. Hâlâ ne olduğunu anlamadan çaresizce doktoru izliyorduk.

“Elimdeki tahlillerle Efe’nin fiziksel durumu birbirine hiç uymuyor” deyip durdu 10 dakika boyunca. O sırada bir çok tahlil daha yapıldı ve acil olarak (başka bir hastaneye) sevk edilmesi gerektiğini söyledi.

Enfeksiyona bağlı septik şok geçiriyormuş meğer yavrum. Ne olduğunu anlamadan Rize’de başka bir hastaneye sevk edildik, ama biz hâlâ olayın ciddiyetini idrak edemedik, birazdan “tamam her şey yolunda” diyecekler diye beklemeye başladık. 

Sevk edildiğimiz hastanede yaklaşık 3 saat Efe’ye damar yolu açmaya çalıştılar. Daha sonra entübe edip “(Rize’den) Trabzon’a yoğun bakıma sevk edeceğiz” dediler. Saat 22:00 civarı entübe edildi ve ambulansın sirenleri son ses açık halde Trabzon’a doğru yola çıktık. Ne zaman ambulans sesi duysam içim bir kötü olurdu, bu defa o sirenler bizim için çaldı.

Trabzon’a gider gitmez Efe yoğun bakıma alındı ve 15-20 dakika sonra doktor çıkıp açıklama yaptığında dünyalar başımıza yıkıldı sanki. “Kalbi durdu.” “7 dakika kalp masajı yaptık,” “İdrar çıkışı yok, böbrekleri sorunlu,” “Kalp yetmezliği var...”

Bu cümleleri Efe için mi söylüyorlardı, anlayamadık. Emin olmak için tekrar tekrar sordum. Ateş ve kusma? Kalp durmasıyla ne alâkası var? Nasıl bu hale geldik?

İlk gece Allah biliyor çok umutsuzduk. Yarına çıkmayız diye düşündük. Ama Rabbim bizi âni ölümden korudu. Buna da şükürler olsun. Ya o gece bir anda “(hastayı) kaybettik” deseydiler... 

Daha sonra 53 gün boyunca yoğun bakımda kaldı. Bu süre boyunca Efe için sağlık kurbanları kesildi, sadakalar verildi, bağışlar yapıldı. Kur’ân kursu öğrencileri ve akrabalarımız hatimler yaptı. Hastane evimize uzaktı, her gün yanımıza birileri gelemedi. Ama kendimizi hiç yalnız hissetmedik, çünkü sürekli dualar bizimleydi.

Efe yoğun bakımda yatarken o kadar çok sevaba sebep oldu ki. “Her şerde bir hayır vardır, bu işin de hayrı bu oldu” dedik. Akrabalarımızla olan gruplarda artık sohbetler dönmüyordu. Her hafta hatimler, şifa salâvatları çekiliyordu Efe için. İlk başta her şey çok iyi gitti. Çok hızlı toparladı. Bu süre boyunca odasına her girdiğimde ona dualar okudum. Elimi göğsüne koydum, minik ciğerlerine şifa olsun diye şifa salâvatları çektim. Sık sık İnşirah, Fatiha, Felâk Sureleri okudum anlamlarını düşünerek. Benim içime çok ferahlık verdi, kendimi çok iyi hissediyordum okudukça.

Birkaç gün sonra değerlerini uygun görüp entübeden çıkartmayı denediler, ama olmadı. Sonra da başımıza gelmeyen kalmadı… Ciğerleri söndü, tüp takıldı, bronkoskopi yapıldı, epilepsi nöbeti geçirdi, sarılık oldu, beslenmeyi kabul etmedi, zayıfladı… 

45. günden sonra enfeksiyon iyice düşmeye başlamıştı. Çok sevindik, ‘Tamam artık düzelecek ve evimize gideceğiz’ dedik. Antibiyotikler kesildi. 

Ve sonra enfeksiyon yeniden artmaya başladı. Bu artış neden bilmiyorum durdurulamadı. İlâçlar fayda etmemeye başladı. Ve zaten bundan sonra 4 gün içerisinde kaybettik. Bundan sonrası hiç önemli değildi.

Oldu ve bitti. Artık neden, nasıl sorgulamanın bir faydası yok. Değiştiremeyeceğimiz acı bir gerçekle başbaşa kaldık. 20:20 ölüm saati dediler, üzerine “ex kimlik kartı” yapıştırdılar ve kucağımıza verdiler. Kendi arabamızla, eşimle kucağımıza yatırarak son kez yolculuk yaptık.

Normalde arabada asla rahat durmazdı, sürekli sağa sola uzanır dokunmak isterdi. O gün hiç hareketsiz yattı kucağımızda. Yolumuz uzunsa mutlaka sona doğru uyurdu, arabaya hiç dayanamazdı.

Araba durduğu anda uyanırdı ama. Bu defa hiç uyanmadı. Bütün gece başında bekledik.

Defalarca kalbine baktım belki atıyordur, ama hayır.. Nasıl ya? Nasıl ölebiliyor yani? İnsanın aklı ölümü algılamakta zorlanıyor. En azından benim öyle oldu. Birkaç saat önce nefes alıyorken şu an nasıl alamıyor? 

Bu sorularla boğuşurken sağolsun sevgili kuzenim Hanife abla bize “Çocuk Taziyenamesi”ni okudu. Eğer yakınınızda evlâdı vefat eden biri varsa kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. İnsanın içini o kadar rahatlatıyor ki. Ne büyük müjdeler veriliyor sabredenlere. Cennete bizi almadan girmeyecekmiş. Onun hatırına bize de merhamet edilecek inşallah.

Artık sabah oldu ve son görev için tekrar hareketlendik. Namazı kılındı, köyümüze (Çataldere Köyü, Çayeli) gittik ve fizikî olarak son mekânına yerleştirdik. Toprağın altında bırakmak çok zor. Minicik bedenini bu soğuk havada yalnız başına oraya koymak çok acı verici. Ama sadece bedeni orada. Buna emin olmak da ayrı bir rahatlatıcı. Biz Efe’yi gömerken bile orada olduğunu değil de çok sevdiği denizde yüzdüğünü, ya da bir sürü çocukla beraber oyunlar oynadığını hayal ettik hep. Çünkü dinlediğimiz sohbetler böyle söylüyordu. Anne baba mezar başına geldiğinde çocuk “Artık gitseler de oyunuma geri dönsem” dermiş. Mezar başında bunları düşündüğümüzde oradan gülerek ayrılıyoruz. “Hadi biz gidiyoruz sen de oyununa geri dön artık.”

Bilmiyorum belki böyle bir acıyı yaşayan başka bir anne-baba vardır aramızda. Bunlar ne kadar teselli olur onu da bilmiyorum. Evlâtlarımız bize Allah’ın emaneti. Biz sadece dünyada onlara göz kulak olmak ve onları yetiştirmek için aracıyız. O yüzden yazmak istedim. Okuduğunda belki başkasına da biraz teselli olur söylediklerim.

Şöyle düşünüyorum; ben bir anne olarak ona kıyamazken, bu kadar merhametli bakabiliyorken Allah benden kaç kat daha merhametli?

Canının acımasına, annesiz kaldım diye üzülmesine ağlamasına asla izin vermeyecektir.

Efe nerede olduğunun ne yaşadığının bile farkında değil. Cennet bahçelerinde koşturuyor, en lezzetli yemekleri yiyor, en güzel oyuncaklarla oynuyor ve en rahat kıyafetlerini giyiyor. Eminim vefat eden tüm masumlar gibi…

“Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlâtlarınız birer imtihan aracından başka bir şey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.”

Ayette de dendiği gibi, imtihanımız Efe’miz oldu. Allah’ın bizi cennetinde kavuşturacağı günleri beklemekten başka çaremiz yok…

(Bizim Aile Dergisi, Aralık 2024 sayısından alınmıştır.)

Okunma Sayısı: 407
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı