Bir kişi değil, belki ‘bin uzman kişi’ aynı kanaatte ki, Türkiye bir kavşakta bulunuyor.
Ya ‘hak, hukuk ve adalet yolu’ndan kararlı bir şekilde yürümeyi tercih edecek; ya da ‘Bize ne gerek hukuk’ anlayışı hükmedip hak hukuk ve adalet noktasında hükmen ‘geri’ye düşecek. Tabii ki temennimiz, arzumuz, duamız, tavsiyemiz; ülkemizin ‘hak, hukuk ve adalet yolu’nda hızlı ve kararlı adımlarla yürümesi...
Geçen günlerde Türkiye’yi ziyaret eden ve bazı görüşmeler yapan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un hatırlatmaları da esas itibarıyla bu yönde. Amor, şöyle demiş: “Türkiye siyasi iradesiyle [AB’ye] aday ülke mi, [yoksa] sadece iyi komşu mu olacak buna karar vermeli.”
Demokratik, hukuk devleti yönünde uygulamalar hayata geçirilmedikçe AB’ye adaylık sürecinde ilerleme olmayacağına işaret eden Amor, şu tespitleri yapmış:, “AB’ye katılım sürecinde kestirme yol yok, kurallara uyularak ilerlenmesi gerekiyor. Türkiye de diğer aday ülkeler gibi kuralları yerine getirmeli. AB açısından katılım süreci sadece demokratik prensiplerle ilgili iken Türkiye, jeostratejik önemi nedeniyle üye olması gerektiğini vurguluyor. Hiçbir kestirme yol yok. AB’ye katılım sürecini kim engelliyor? Türkiye, bu süreci engelliyor, bloke ediyor. Çünkü Türkiye demokrasi düzeyiyle ilgili tartışmalara girmekten kaçınıyor ve her zaman bu alandaki eksikliği jeopolitik önem gibi başka konulardaki açıklamalarla telafi etmeye çalışıyor. AB halen demokrasiler kulübüdür. AB’ye katılım sürecinin kalbinde demokrasi prensipleri ve değerleri bulunuyor. Demokratik ilkelerinden ikame edici herhangi bir kestirme yol yoktur.” (voaturkce.com, 15 Aralık 2024)
Amor şunları da söylemiş: “Kendiniz için istediğiniz toplum modeli Rusya mı, Putin modeli mi, Türkiye kuşkusuz egemen bir devlet. Avrupa modeli mi olsun Rusya modeli mi olsun, bunun kararını siz vereceksiniz. (...) Gazetecilerin ve muhaliflerin yargılandığı bir model mi? Buna karar verecek olan sizsiniz. Demokratik bir toplum modeli istiyorsanız biz bunun inşası için yardıma hazırız. Ama bunun siyasi iradesine Türkiye toplumu karar vermeli. (...) AB ile Türkiye’nin ortak amacı katılım sürecinde önümüzdeki engelleri gözden geçirmek olmalı. Türkiye’nin rolü, stratejik öneme sahip olduğu ve güvenlik alanında kilit ortak olduğu vurgulanıyor. Ne kadar kilit ortak nitelendirirseniz o kadar az aday ülke olarak görülürsünüz. Kendisine neden Türkiye’yi artık AB üyeliğine aday ülke olarak değil de kilit ortak ülke olarak adlandırdığının sorulması gerekiyor. Eğer hukukun üstünlüğü gibi başlıklardan hiç bahsetmezse bu artık Türkiye’yi aday ülke olarak görmüyorlar anlamına mı geliyor diye sormak gerekiyor.”
Esasında milletimiz bu noktada kararı yıllar önce ‘hak, hukuk, adalet ve demokrasi yolu’nda ilerleyelim diyerek vermiştir. Ne var ki idareciler bu mesajı tam olarak almamış gibi görünüyor. Türkiye’nin yapması gereken ‘ileri’ gitmektir. Hak, hukuk ve adalet yolundan geri dönmek hem millete hem de memlekete yapılabilecek en büyük kötülüktür.
İdarecilerin bu noktada şüpheye düşmemesi ve milletin menfaati olan ‘hak, hukuk ve adalet’ yolunda ilerlemesi icap eder vesselam.