“Ağaç yaşken eğilir’”sözü, kulağıma hep nâkıs gelmiştir.
Daha doğrusu, iş işten geçti minvalindeki her söz, hakikat cihetiyle yeise hizmet ettiğinden bana mesnetsiz geliyor. Ağaç yaşken eğilir ancak, odunlaşmazsa yaşlıyken de eğilir, eğilmeli. İnsan için yaş kalmak, her daim kulluk tazeliğini muhafaza ile mümkün görünüyor.
Sahabe efendilerimizin birçoğu kırklı, ellili yaşlarda bir dönüşüm yaşadılar. Onlar bizzat nefislerinde bu tebeddülü, tagayyürü, tahavvülü, tazelenmeyi yaşamasalardı, böylesi bir toplum ve dünyada, İslâm’ın büyük inkılabı gerçekleşmezdi. Onların da alışkanlıkları vardı. Yılların verdiği tecrübeleri, doğruları, gelenekleri, toplum içinde birer kimlikleri... Bir ağırlıkları vardı. Fakat İslâm nefisten sudûr eden tüm bu ağırlıkları, kulluktan neş’et eden hafifliğe tebdil etti. Onları değiştirdi, dönüştürdü.
Onlara böylesine büyük bir değişim yaşatan sır, kulluğun ne olduğunu idrak edebilmelerinde gizlidir. Tagayyür ve tebeddül, tekamüle uğramanın bir gereğidir, tekamüle uğrayan ise her daim zayıftır. Acz ve fakr ile yoğrulmuş olan, tekâmüle doğru gitmeye çalışır. Maddeden mücerret olan, Vacibü’l-Vücud olan, Kadîr-i Mutlak olanın tebeddül ile tekâmülü muhaldir. Dolayısıyla “kul” olan, tebeddül etmek zorundadır. Kulluğu anlayan tebeddüle direnç göstermez, tıpkı genç bir ağaç gibi.
Dünya işleri dahi mertebe mertebe ilerlerken, konu enfüse gelince tebeddül neden “oturmamışlık” olarak algılanıyor? Oturması mı gerekirdi? Dünya “ben oldum” yeri mi? İslâm, mizaca dahi sırat-ı müstakim göstermişken, ne oluyor da ârızî huylar, oturmuş karakterler (!), inatçı hisler değişimi kabullenemiyor?
Ebu Cehil’in İslâm’la olan derdi şuydu. Alıştıkları, yıllardır süregelen menfaat odaklı sistemlerinin alaşağı edilip, yerine köleleriyle kardeş sayılacakları bir din anlayışının gelmesiydi. Böylesine büyük bir değişim elbette ki tek tek fertlerin değişimi ile olabilirdi. İşte Ebu Cehil bunu kabullenemedi. Birinin, onun yıllardır uğraşıp kurduğu toplum içindeki nüfuzunu, kimliğini, otoritesini bir gecede alaşağı edip onu herhangi biriyle eşit kılmasını hazmedemedi.
Tekamüle direnç fıtrî değildir. Fakat tebeddül fıtrîdir. Öyle ya da böyle, insan tebeddüle uğrar. Bedenin, cismin tebeddülü, ihtiyarlığı ruhun da tekamülüne bir hatırlatmadır.
Son nefese kadar değişim ve dönüşüm devam eder. Öyle olmasaydı, tövbe kapısı her daim açık tutulmazdı. Bu yüzden enelerin seneler üzerindeki tortularını bir gecede silip, genç ve taze bir ağaç gibi kulluk için eğilmek gerek. Aksi hâlde odunlaşan ruh ve beden, Cehenneme malzeme olmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.