Son haftalarda bazı farklı menfî boykot girişimleri meydana çıkmış olsa da Nur talebeleri olarak Üstadın zındıka komitesi diye adlandırdığı deccaliyete hizmet eden diğer adı ile de "İkinci Avrupa" diye anılan, gelir kaynaklarını Müslümanlara zulmetmek için sarf edip gayesi dünya saltanatı sürme olan kesime karşı boykot duruşu sergilememiz gerektiği kanaatindeyiz.
Türkiye bu konuda bir adım ileride olup yerli üretim kapasitesini yükseltip çeşitli alternatifler sunabilir iken Avrupa’da durumlar biraz farklı… Giyimden, gıdadan tutup elektronik cihazlardan ve internet üzerinden yapılan alışverişte az önce bahsettiğimiz menfî kurum ve hareket pazarın önemli bir kısmını eline geçirmiş bulunuyor.
Alternatif aramak, hele ki Avrupa’nın merkezi olan Almanya’da, zahmetli, sabır gerektiren ve çok bilgi ve araştırma gerektiren bir meseledir. Çoğu zaman olduğu gibi İskandinavya ülkeleri bu konuda daha duyarlı ve Avrupa genelinde bir adım daha önde.
Maalesef din kardeşlerimiz bu hususta gereken hassasiyeti göstermiyor. Bazısı yeise kapılıp "o vakit hiç bir alışveriş veya ticaret yapamayız" veyahut "zaten her şey onların ellerinde“ gibi cümleler ile kendini sorumluluk sahasından geri çekip alıştığı hayata devam etmek istiyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin II. Meşrutiyette uyguladığı gibi bir harb-i iktisadî [ekonomik savaş] olan boykot girişimi bugünlerde daha da mühimdir. Sadece bir ekonomik savaştan ibaret olmayıp Hud Suresi’nin 113. Ayetindeki öğüte uyarak bir iman meselesi olarak kabul edilebilir. Ayrıca içtimaî bir mesele olup aynı zamanda vatan, millet, uhuvvet ve tesanüd meselesidir.
Elbette dua Müslümanın Müslümana yaptığı en kuvvetli yardım ve mü’minin en kuvvetli silâhıdır. Bundan şüphemiz yok. Maddî yönden ihtiyaç sahibine yardım ulaştıramıyorsak emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker sırrınca en azından birbirimizi apaçık zulmedenlere destek etmekten alıkoymamız gerektiğini düşünüyoruz. Gözümüzü yumup, sanat, marifet ve ittifak silahları ile mukabele etmezsek Allah muhafaza Bediüzzaman’ın meşhur, "Zulme rıza zulümdür, taraftar olsa, zalim olur“ tespiti bize de tecellî edebilir.
Evet, boykot etmek aynı zamanda bir fedakârlıktır, ama Gazze’de Doğu Türkistan’da ve nice haritada gösteremediğimiz mevkilerde kardeşlerimizin neleri feda ettiğini düşünürsek yaptığımızın çok cüz'î, basit ama yine de tesirli bir hamle olduğunu anlayabiliriz.
Hangi marka veya kurumun boykot edilmesi gerektiği hususunda burada kapsamlı bir açıklamada bulunmak mümkün olmadığı için fiilî uygulama kılavuzundan ziyade boykotun mahiyetine, manasına ve önemine dikkat çekmek istedik. Rabbim bizleri muvaffak eylesin. Selam ve dua ile...
aftalarda bazı farklı menfi boykot girişimleri meydana çıkmış olsa da Nur talebeleri olarak Üstadın zındıka komitesi diye adlandırdığı deccaliyete hizmet eden başka adı ile de "ikinci Avrupa" diye tanılan gelir kaynaklarını Müslümanlara zulmetmek için sarf edip gayesi dünya saltanatı sürme peşindeki kesime karşı boykot duruşu sergilememiz gerektiği kanaatindeyiz.
Türkiye bu konuda bir adım ileride olup yerli üretim kapasitesini yükseltip çeşitli alternatifler sunabilir iken Avrupa’da durumlar biraz farklı… Giyimden, gıdadan tutup elektronik cihazlardan ve internet üzeri alışveriş de az önce bahsettiğimiz menfî kurum ve hareket pazarın önemli bir kısmını eline geçirmiş bulunuyor.
Alternatif aramak, hele ki Avrupa’nın merkezi olan Almanya’da, zahmetli, sabır gerektiren ve çok bilgi ve araştırma gerektiren bir meseledir. Çoğu zaman olduğu gibi İskandinavya ülkeleri bu konuda daha duyarlı ve Avrupa’nın genelinde bir adım daha önde.
Maalesef din kardeşlerimiz bu hususta gereken hassasiyeti göstermiyor. Bazısı yeise kapılıp "o vakit hiçbir alışveriş veya ticaret yapamayız" veyahut "zaten her şey onların ellerinde“ gibi cümleler ile kendini sorumluluk sahasından geri çekip alışılmış olan hayata devam etmek istiyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin II. Meşrutiyette uyguladığı gibi bir harb-i iktisadî (ekonomik savaş) olan boykot girişimi bugünlerde dahada mühimdir. Sadece bir ekonomik savaştan ibaret olmayıp Hud Suresinin 113. Ayetindeki öğüte uyarak bir iman meselesi olarak kabul edilebilir. Ayrıca içtimaî bir mesele olup aynı zamanda vatan, millet, uhuvvet ve tesanüd meselesidir.
Elbette dua Müslümanın Müslümana yaptığı en kuvvetli yardım ve müminin en kuvvetli silâhıdır. Bundan şüphemiz yok. Maddî yönden ihtiyaç sahibine yardım ulaştıramıyorsak emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker sırrınca en azından birbirimizi apaçık zulmedenlere destek etmekten alıkoymamız gerektiğini düşünüyoruz. Gözümüzü yumup sanat (çalışmak), marifet (bilgi) ve ittifak (birlik) silahlarını ile mukabele etmezsek Allah muhafaza Bediüzzaman’ın meşhur, "Zulme rıza zulümdür, taraftar olsa, zalim olur“ tespiti bize de tecelli edebilir.
Evet, boykot etmek aynı zamanda bir fedakârlıktır, ama Gazze’de Doğu Türkistan’da ve nice haritada gösteremediğimiz mevkilerde kardeşlerimiz neleri feda ettiğini düşünürsek yaptığımız çok cüz'î, basit ama yine de tesirli bir hamle olduğunu anlayabiliriz.
Hangi marka veya kurum boykot edilmesi gerektiği hususunda burada kapsamlı bir açıklamada bulunmak mümkün olmadığı için fiilî uygulama kılavuzundan ziyade boykotun mahiyetini, manasına ve önemine dikkat çekmek istedik. Rabbim bizleri muvaffak eylesin. Selam ve dua ile
Son haftalarda bazı farklı menfi boykot girişimleri meydana çıkmış olsa da Nur talebeleri olarak Üstadın zındıka komitesi diye adlandırdığı deccaliyete hizmet eden başka adı ile de "ikinci Avrupa" diye tanılan gelir kaynaklarını Müslümanlara zulmetmek için sarf edip gayesi dünya saltanatı sürme peşindeki kesime karşı boykot duruşu sergilememiz gerektiği kanaatindeyiz.
Türkiye bu konuda bir adım ileride olup yerli üretim kapasitesini yükseltip çeşitli alternatifler sunabilir iken Avrupa’da durumlar biraz farklı… Giyimden, gıdadan tutup elektronik cihazlardan ve internet üzeri alışveriş de az önce bahsettiğimiz menfî kurum ve hareket pazarın önemli bir kısmını eline geçirmiş bulunuyor.
Alternatif aramak, hele ki Avrupa’nın merkezi olan Almanya’da, zahmetli, sabır gerektiren ve çok bilgi ve araştırma gerektiren bir meseledir. Çoğu zaman olduğu gibi İskandinavya ülkeleri bu konuda daha duyarlı ve Avrupa’nın genelinde bir adım daha önde.
Maalesef din kardeşlerimiz bu hususta gereken hassasiyeti göstermiyor. Bazısı yeise kapılıp "o vakit hiçbir alışveriş veya ticaret yapamayız" veyahut "zaten her şey onların ellerinde“ gibi cümleler ile kendini sorumluluk sahasından geri çekip alışılmış olan hayata devam etmek istiyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin II. Meşrutiyette uyguladığı gibi bir harb-i iktisadî (ekonomik savaş) olan boykot girişimi bugünlerde dahada mühimdir. Sadece bir ekonomik savaştan ibaret olmayıp Hud Suresinin 113. Ayetindeki öğüte uyarak bir iman meselesi olarak kabul edilebilir. Ayrıca içtimaî bir mesele olup aynı zamanda vatan, millet, uhuvvet ve tesanüd meselesidir.
Elbette dua Müslümanın Müslümana yaptığı en kuvvetli yardım ve müminin en kuvvetli silâhıdır. Bundan şüphemiz yok. Maddî yönden ihtiyaç sahibine yardım ulaştıramıyorsak emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker sırrınca en azından birbirimizi apaçık zulmedenlere destek etmekten alıkoymamız gerektiğini düşünüyoruz. Gözümüzü yumup sanat (çalışmak), marifet (bilgi) ve ittifak (birlik) silahlarını ile mukabele etmezsek Allah muhafaza Bediüzzaman’ın meşhur, "Zulme rıza zulümdür, taraftar olsa, zalim olur“ tespiti bize de tecelli edebilir.
Evet, boykot etmek aynı zamanda bir fedakârlıktır, ama Gazze’de Doğu Türkistan’da ve nice haritada gösteremediğimiz mevkilerde kardeşlerimiz neleri feda ettiğini düşünürsek yaptığımız çok cüz'î, basit ama yine de tesirli bir hamle olduğunu anlayabiliriz.
Hangi marka veya kurum boykot edilmesi gerektiği hususunda burada kapsamlı bir açıklamada bulunmak mümkün olmadığı için fiilî uygulama kılavuzundan ziyade boykotun mahiyetini, manasına ve önemine dikkat çekmek istedik. Rabbim bizleri muvaffak eylesin. Selam ve dua ile