"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kavl-i maruf

Nurenda Yaşar Coşkun
07 Nisan 2025, Pazartesi
Maruf; İslâm’ın hükümleri, genel prensipleri ve emirleri uyarınca yapılması ve söylenmesi gereken her söz ve fiildir.

Kur’ân-ı Kerîm’de bir kavl üslubu olarak zikredildiği gibi ‘emr-i bil maruf’ yani bir emir içeriği olarak da zikredilmektedir. Ancak genel manası ile birlikte, üslubu anlamak açısından hangi ayetlerde, kime karşı ve ne bağlamda zikredildiğini bilmekte fayda var.

“Allah’ın sizin için geçim sebebi kıldığını (velisi bulunduğunuz kimselerin/yetimlerin mallarını) sefihlere (deli ve reşit olmayan yetimlere) vermeyin. Fakat kendilerine onlardan (o mallardan) yedirin, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”1

“Mîras taksîm olunurken (vâris olmayan) akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa, bundan onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.”2

Nisa Suresi’nde, kavl-i maruf özellikle yetimlere, ihtiyaç sahipleri ve akrabalara güzel, gönül alıcı, ihtiyaç giderici bir söz üslubu şeklinde zikredilmiştir. Kavl-i maruf söz konusu ayetlerde özellikle ihtiyaç gideren kişilerin, ihtiyaç sahibi kişilere karşı kullanması gereken bir üslup olarak zikredilmektedir. Yani bu kavl, burada geçen manası ile arif ve olgun ve müşfik ve hakkaniyetli bir üsluptur.  

Sorumluluğu altında yetimlerin, acizlerin, çocukların, ihtiyaç sahiplerinin ve akrabaların bulunduğu kişiler, güzel bir verici olduğu gibi hakikatli ve müşfik bir nasih de olmalıdır. Maruf bir kavl üslubu, hakkaniyetli bir verici olmayı gerektirir. Aynı zamanda kavl-i marufun, kişinin raiyeti altındakilere, ihtiyaç sahiplerine ve bir tebliğ ve teklif üslubu olarak da kullanılması gerekir. Ancak bu üslubun hoşnut edici ve hakkaniyetli bir verme fiilinden sonra zikredilmiş olması da çok mühimdir. Çünkü ihtiyacı giderilmemiş, hakkı yenilmiş, görüp gözetilmemiş bir yetime, bir akrabaya ve ihtiyaç sahibine, tebliğde bulunmak ayete tam olarak riayet etmemektir.

“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.”3

Ahzap Suresi’nin 32. Ayetinde de ‘Kavl-i maruf’, Nebi (asm)’nin eşlerine bir emir olarak zikredilmiştir. Yine burada geçen mana, özellikle mümin olan kadınlar için de bir üslup niteliği taşımaktadır. Mümin bir kadının, kendisine mahrem olmayan erkeklerin yanında kullanması gereken bir kavl üslubudur. Bu üslup karşı tarafa herhangi bir ümide ya da hevese mahal vermeyecek şekil ve içeriktedir. Bazen içerik hakikatli olsa da söyleniş biçimi maruf olmayabilir. Bunun için de ayet önce sözün söyleniş biçimin nasıl olmaması gerektiğine dikkat çekmiştir. Namahremle konuşurken içerikten bağımsız olarak önce, yani üslubun edalı olmaması gerekir. Daha sonra ise kavl-i maruf kullanılmalıdır. Yani mü’min bir hanım için namahremle konuşma öncelikle edalı bir üsluptan sıyrılma ile başlar. Daha sonra ise ayet kavl-i maruf ile aslında konuşmanın içeriğini de sınırlandırır. Malâyanî, hakikatten uzak, boş ve gereksiz konuşmalar ve lafızlar da kavl-i marufun içerisinde değildir. Çünkü ma’ruf, içinde marifet bulunan dolayısıyla hakikate hizmet eden bir içeriktir.

“Güzel bir söz ve kusurları bağışlama, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah’ın kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. O, ceza vermekte hiç acele etmeyendir.”4

İnfak etmek, sadaka ve zekât vermek, mirası taksim etmek, yetim malını teslim etmek, mehiri güzellikle vermek bir hüsn-ü ahlâkın neticesinde gönüllülükle, hoşnutlukla, âlicenaplıkla yapılması icap eder. Verememek, vermekte zorlanmak, verdikten sonra başa kakmak, eziyet etmek, karşıyı mihnet altına almak ayette geçen fillerin mahiyetine terstir. Dolayısıyla gönülden ve hakikatli bir söz, Allah rızası için bir kusuru bağışlamakta aynı zamanda hayırlı bir infaktır. Kavl-i marufun hatta tebessümün mahiyete riayet noktasında hayırlı ve makbul bir sadaka hükmünde olması, bir müminin vericilik üslubunun hem dil hem tavır hem niyet noktasında maruf bir üslupta olmasını gerektirir.  

Netice olarak ‘kavl-i maruf’ hem kavl hem muhteva hem niyet hem de takva bakımından şümullü bir dildir. Mümin olan, maddî manevî bir konumu olan, Allah’ın kendisine çeşitli nimet ve zenginlikler verdiği, etrafında ve sorumluluğu altında ihtiyaç sahipleri olan kişiler için, bir hakikati, bir nasihatı, bir hikmeti, bir marifeti dile getirecek kimseler için en kapsamlı ve tercih edilmesi gereken dil ‘kavl-i maruf’tur.     

Dipnotlar:

1- Nisa Suresi: 5.

2- Nisa Suresi: 8.

3- Ahzap Suresi: 32.

4- Bakara Suresi: 263.

Okunma Sayısı: 663
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S. Pelin Kurukahveci

    7.4.2025 06:19:24

    Allah razı olsun abla. Çok güzel bir uslup yakaladığınızı düşünüyorum. Daha çok yazılarınızı okumak istiyorum. Karşı cins ile konuşurken edalı tavırlardan sakınılması gerektiğini vurguladığınız yerler özellikle çok önemli.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı