İsrail’in Gazze şeridinde soykırımı geride kalan sivilleri ve mülteci kamplarının bombalanmasıyla Lübnan’a ve Suriye’ye kanlı saldırıları devam ederken “otoriter rejim”de yandaş şirketlerin gemi-gemicikleriyle, üçüncü ülkeler ve uluslararası firmalar üzerinden “Filistin'e gidiyor” paravanında soykırımcısı İsrail’le ticaret devam ediyor.
Çarpıcı olan, AKP iktidarında, “tek kişilik hükûmet”te “örtülü ticaret”in yanısıra İsrail’le tarımdan tohuma, enerjiden telekomünikasyona ekonomik mutabakatların. savunma sanayii işbirliklerinin silâh ihalelerinin bir teki iptal edilmediği, askıya alınmadığı vetirede iktidardakilerin hâlâ yüksünmeden “İsrail’le ticaretimiz yok” demeleri.
En son “zirvede, Gazze ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırganlığına dikkat çektim” dediği Brezilya dönüşü “hazırlanan sorular”ın altında “servis edilen cevaplar”da tekrarlanan “İsrail’le ticareti durdurduk, İsrail’e karşı tavır koyan en başta gelen ülkelerden biriyiz” diye konuşması.
SÖYLEMLER BOŞA ÇIKIYOR…
Oysa Cumhurbaşkanı uçağına alınan akredite gazetecilere “şu anda Türkiye devleti ve hükümeti olarak İsrail ile ilişkileri kesmiş durumdayız, bizim şu anda İsrail’le bu noktada herhangi bir ilişkimiz yok” derken, İsrail ordusuna çalışan İsrail bayraklı gemilerin Türkiye’deki limanlardan İsrail limanlarına İsrail’in petrol ihtiyacının yarısını, çocukları, kadınları, yaşlıları bombalayan savaş uçaklarının yakıtını, silâh - mühimmat yapımında kullanılan demir çelik ihracatı sürerken, Filistin’e insanî yardım gemileri aylardır bekletiliyor.
İsrail İstatistik Kurumu verileriyle, İsrail işgalindeki Filistin’e astronomik artışla demir-çelik, elektrik-elektronik, kimyevî madde satışının yüzde bin – bin beşyüzü bulurken bazı mallarda yüzde 119 bin 555 artmış durumda.
Aslında on beş dakika sonra “moderatöre yapıldığı” diye “düzeltilen” mâlum “one minute” çıkışının ardından AKP iktidarında İsrail’le her türlü ekonomik, ticarî, savunma sanayii anlaşmalarına “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğinin onaylanması, tek Müslüman üye olarak Türkiye’nin vetosunu kaldırmasıyla İsrail, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alınması, Ankara’nın “blokajını çekmesi”yle İsrail’in NATO karargâhında temsilcilik açıp askerî tatbikatlara katılmasıyla NATO üyeliğinin önü açılması, her fırsatta Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu Türkiye Cumhuriyeti hükümeti İsrail ile hukukunu devam ettirmez, geliştiremez” ifadesini boşa çıkarıyor.
Ve Keza kapatılan Suriye kapısı yerine İskenderun’la İsrail’in Hayfa şehri arasında ro-ro seferleri tam gaz devam ederken, 31 Mayıs 2010’de İsrail askerlerinin Gazze’ye insani yardım malzemesi taşıyan Türk Bayraklı sivil “Mavi Marmara” gemisine uluslararası sularda baskın yapıp on vatandaşı katleden İsrailli katillerin Türkiye’de ve başta davanın görüldüğü Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi beynelmilel mercilerde açılan davalarından 20 milyon Amerikan doları karşısında “resmen” vazgeçildi.
Dahası, maktul âilelerinin İsrail’in aleyhine açtıkları cezâlardan peşinen kurtarılırken, dönemin Başbakan’ı olan Cumhurbaşkanı, “Benden mi izin aldınız da gittiniz!” diye Filistin’e yardım götürenleri suçlaması çarpıklığının sergilenmesi oldu.
AB “İSRAİL’LE İLİŞKİLERİ KESME ÇAĞRISI”NDA BULUNURKEN…
Çarpıcı olan, Amerika’dan Japonya’ya, İspanya’dan Portekiz’e, Belçika’dan Namibya’ya bütün dünyada on binlerin İsrail’in vahşeti ve zulmünü protesto ettiği, İsrail’de bile Netanyahu’nun evinin önünde binlerce İsraillinin kınama gösterilerini yaptığı süreçte, halka karşı “haydut, gaddar, katil, zalim” İsrail’i tel’in edenlerin derdest edilmesi.
Malezya’nın İsrail şirketi gemilerinin limanlarına girmesini yasakladığı, Avusturya’dan Yunanistan’a, İtalya’dan Belçika’ya İsrail’e mal götüren, lojistik destek sağlayan gemileri protesto edilip mani olunduğu sırada Türkiye’de İsrail’le ticareti protestonun “yasaklanması!”
En son Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilciliği’nin uluslararası insanî hukukun çiğnendiği ciddî endişeleriyle, işgalci İsrail’in insanî yardım sağlama sorumluluğu ve İsrail’in aşırılıkçı yerleşimcilerin şiddetine son verme görevi hakkındaki bulgularla AB’nin İsrail’le siyasî diyaloğun askıya alınmasını önerisiyle “İsrail’le diyalogu kesme çağrısı”nda bulunurken; İspanya ve İrlanda “ortaklık anlaşması’nın gözden geçirilmesi” için harekete geçip Tel Aviv’i uyarırken, Ankara’nın bigâne kalması Cumhurbaşkanı’nın “şu anda ‘cumhur ittifakı’ İsrail ile ilişkilerin kesilmesi konusunda kesin kararlıdır” sözü havada kalıyor.
Ve Bediüzzaman’ın “Siyasette bazen lâfız mananın zıddıdır” tesbitini bir defa daha teyid ediyor…