Science dergisi bir grup ilim adamının çalışmalarını yayınladı.
Buna göre ilim adamları laboratuvarda, şimdiye kadar bilinen en az sayıda gene sahip bir bakteri hücresi yetiştirmeyi başardılar. Yapılan iş bir bakteriden başka bir bakteriyi sentezlemek. İnsanoğlu bu çalışmayla hayatın esrarını anlamaya biraz daha yaklaşmış oldu.
Cenâb-ı Hakk’ın Hayy ismi o kadar muazzam ve o kadar muhteşem ki binlerce defa büyütüldükten sonra görülebilen canlılardan dev hayvanlara kadar geniş türlerde bütün esrarıyla fasılasız tecelli ediyor. İnsanoğlu binlerce yıllık çalışması, teknolojik cihaz ve tecrübesine rağmen hâlâ hayatın esrarını çözebilmiş değil. Karmaşık fonksiyonlar icra eden canlılardan en basit ve sade bir hayat süren bakteriye kadar laboratuvara getirdiği halde hayatın sırlarını ve yapısını anlayabilmiş değil.
Risale-i Nur’da hayatın bu kadar çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen beşer nazarında gizli kalan esrarı şu ifadelerle anlatılır: “Hayat, Zât-ı Zülcelâl’in en parlak bir bürhan-ı vahdeti ve en büyük bir maden-i nimeti ve en lâtif bir tecelli-i merhameti ve en hafî ve bilinmez bir nakş-ı nezih-i san’atıdır. Evet, hafî ve dakiktir. Çünkü enva’-ı hayatın en ednası olan hayat-ı nebat ve o hayat-ı nebatın en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayatiyenin tenebbühü, yani uyanıp açılarak neşv ü nema bulması, o derece zahir ve kesrette ve mebzuliyette, ülfet içinde, zaman-ı Âdem’den beri hikmet-i beşeriyenin nazarında gizli kalmıştır. Hakikatı, hakikî olarak beşerin aklı ile keşfedilmemiş.”
Bilindiği gibi genlerde canlıların özelliklerinin kaydedildiği ansiklopediler dolusu bilgililer mevcut. Canlıların özelliklerine göre ansiklopedideki cilt ya da kitap sayısı değişiyor. Bilim adamlarının bu çalışmada hedefledikleri daha az kitap sayısına sahip bir canlı ve bir hücre keşfedebilmek ya da yetiştirmek. Anlayabileceğimiz küçük bir kitap yani sade ve basit bir canlı bulabilmek. Okyanusta boğulmak yerine bir bardak suyu incelemek.
Bu çalışmalarla hastalıklara çare bulmak ve insan ömrünü uzatmak gibi maksatlar hedefleniyor. En önemlisi de merak duygusu. Cenâb-ı Hak Şafi ismi ve verdiği merak duygusu ile insanoğlunu isimlerinin esrarına dâvet ediyor, kudret ve azametini müdakkik nazarlara arz ediyor.
Genom projesi 1984’ten bu yana devam ediyor. Fakat ilginç olanı teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin küçücük bir bakteri dahi, kader ve kudret kaleminin nakşettiği harflerle ve her keşifte daha da derinleşen sırlarıyla ilim dünyasına meydan okumaya devam ediyor. Evet, hayatı veren ve muhafaza eden Hayy ve Kayyum’u tanımayan ve itaat etmeyen ve mazlûmun hayatını hiçe sayan zamanın zalim ve gafil inananlarına bir bakteri sırlarıyla meydan okuyor. Tıpkı bir sivrisineğin Nemrut’a meydan okuması gibi… Cenâb-ı Hak, her zamanın insanına görebileceği en küçük askerini gönderiyor ve meydan okutuyor.
İlim adamları yerden alacağımız bir avuç toprakta yaklaşık on milyar bakteri olduğunu tahmin ediyor. Çeşitlilik ise inanılmaz ölçüde, mahşer gibi... Bir ton toprakta yaklaşık beş milyon tür bakteri olduğu tahmin ediliyor. Büyük ekseriyeti de bilinmeyen türler. Bütün yeryüzü düşünüldüğünde, bunların ölümleri ve yenilerinin yaratılması da dikkate alındığında Cenâb-ı Hakk’ın Hayy isminin ne kadar muazzam olduğu bir nebze anlaşılır. Bu kadar çok sayı ve çeşitlilikteki canlıların genlerinin şifrelenerek halk edilmesi, kendilerine mahsus ayrı ayrı rızıklarının ve ihtiyaçlarının temin edilmesi, sudan havaya, topraktan güneşe ve etrafındaki canlılara kadar münasebetleri ve haberleşmelerinin temini muazzam bir hadisedir. Bir avuç toprak bile Cenâb-ı Hakk’ın, Hayy ve Kayyum, Rezzak ve Rab isimlerinin muazzam ve sınırsız tecellisiyle canlıların sayısı kadar mühürlerle hakikatı ilân eder.
İnsanoğlu uzayda hayat arıyor. Ancak yeryüzündeki hayatın türlerini bile tam olarak keşfedebilmiş değil. Yerkürenin en büyük canlı topluluğu okyanuslarda yaşayan ve fotosentez vazifesiyle hayatın varlığına ve devamına hizmet eden bir bakteri türü. Bu kadar çok olmasına rağmen yakın zamanlarda ancak keşfedildi. Bildiklerimiz her zaman, bilmediklerimizden kıyaslanamayacak kadar az.
Toprakta ve denizde nasıl bu kadar had ve hesaba gelmez canlı ve hayat sahibi varlıklar varsa elbette, sema denizlerinde ve yıldızlarda da oraların şartlarına uygun sayısız hayat sahipleri bulunacaktır. Koca kâinatta toz zerresi kadar bile olmayan yerküreyi, sayısız canlılarla dolduran Hayy ismi elbette oraları da hayat sahipleriyle şenlendirecektir. Yirmi Dokuzuncu Söz’de bu husus şöyle izah edilir: “Ecrâm-ı ulviye ve ecsâm-ı seyyâre içinde küre-i arzın hakàret ve kesâfetiyle beraber bu kadar hadsiz zîruhların, zîşuurların vatanı olması ve en hasis ve en müteaffin cüzleri dahi, birer menba-ı hayat kesilmesi, birer mahşer-i huveynât olması, bizzarûre ve bilbedâhe ve bittarîkı’l-evlâ ve bilhadsi’s-sâdık ve bilyakîni’l-katî delâlet eder, şehâdet eyler, ilân eder ki; şu nihayetsiz fezâ-i âlem ve şu muhteşem semâvât, burçlarıyla, yıldızlarıyla, zîşuur, zîhayat, zîruhlarla doludur.”
Yine aynı bahiste izah edildiği gibi basit sudan, topraktan ve çürümüş şeylerden sayısız canlıları yaratan Cenâb-ı Hak, ateşten, ışıktan, nurdan, sesten, kokudan ve esir gibi lâtif şeylerden envai tür hayat sahibi varlıkları yaratacaktır ve yaratmıştır. Evet, bunlara melek, ruh ve cin deniyor.
Yerküreden kâinatın en uzak köşelerine kadar bütün âlemleri cismanî ve ruhanî hayat sahipleriyle dolduran Hayy ve Kayyum’un elbette bu hayat sahiplerinden istedikleri var. Bu hususu da aldığımız her nefeste mutlaka hatırlamak gerekiyor.
Kâinatın ve Güneş Sisteminin gelişiminden yeryüzündeki hayatın da her bir bakteriye kadar bir gün son bulacağı yani Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen kıyametin gerçekleşeceği de ilmin tesbitlerinden. Belki bir saniyede Hz. Âdem’den (as) bu yana yaşayan insanlardan daha fazla canlı yaratan Cenâb-ı Hak, bu âlemi hayatsız, ruhsuz bırakır mı? Ya da daha güzel başka bir âlemi yaratmaz mı?
Başta Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberimiz olmak üzere bütün semavî kitaplar, suhuflar; peygamberler ve evliyalarla ve şu âlemdeki icraatıyla haber ve müjde verdiği gibi Cenâb-ı Hak, bu âlemi kapattıktan sonra ebedî bir âlemi açacaktır. Emrine uygun yaşayanlar liyakatine göre yüksek bir hayata sahip olacaklar ve ebedî olarak yaşayacaklardır. İşte hayatın sırrına açılan en muazzam pencere...