İslam dini malum bir dönem hızla yayıldı, dünyanın önemli bir kesimine ulaştı. Sonraki dönemlerde İslami gelişme devam etti ancak yayılma hızı düştü.
Gerçekte İslamiyet dünyanın tamamını kaplayacak kapasite ve vasıftadır. Risale-i Nur’da bunun sebepleri incelenir ve çareleri ortaya konur.
Gerçekten de İslamiyet neredeyse bir asır içinde Doğuda Orta Asya Batıda Afrika ve İspanya, Kuzeyde de Anadolu’ya kadar ulaşmıştı. O zamanki şartlarda neredeyse imkansız başarılmıştı. Daha sonra yavaşlamakla birlikte 6-7 asırda Rusya ve Avrupa içlerine kadar ulaştı. Sonra duraklama dönemi başladı.
Bediüzzaman hazretleri 1911 yılında Şam Emevî Camiinde irad ettiği hutbede İslam’ın bütün dünyaya neden yayılmadığının sekiz sebep yada engelini sayar. Bunlardan birisi de bizdeki istibdat ve baskının olduğunu ifade eder. Ayrıca artık istibdatın kırılması ve hürriyetin her sahada kendisini göstermesiyle bu önemli engelin kalkacağını ifade etmiştir.
Devlet yönetiminden eğitime ve ekonomiye kadar her sahaya nüfuz eden farklı görünümlerdeki istibdat İslam dünyasının geri kalmasına sebep oldu. Şüphesiz başka sebepler de var ancak baskı ve istibdat en belirleyici sebeplerden.
İnsanların ekseriyeti hakikatin kendisine değil kimlerin elinde veya kimlerin takdim ettiğine bakıyor. Kendileri için iki cihan saadetine vesile olacak İslam dinine değil onu takdim ve tebliği eden fakir ve geri kalmış Müslüman toplumlarının haline bakıyor. Tabi bu da onların bir imtihanı. Ancak bu kadar ağır bir imtihana tabi tutulmalarında bizim payımız büyük.
Kalkınma ve gelişmişlik ile demokrasi ve hürriyet arasındaki irtibatı kabul etmeyenler de yok değil! Ancak yakın tarihteki Batı ve Doğu Almanya ve halen devam eden Kuzey ve Güney Kore misalleri gelişmişlik ile demokrasinin doğrudan bir irtibatı olduğunu açıkça gösterir. Misaller çoğaltılabilir.
İnsanlardaki eğitim seviyesi, çalışkanlığı, mizaç ve karakterleri, toprakların verimliliği, yeraltı ve yerüstü kaynakları, iklim, coğrafya ve tarih gibi bütün hususiyetleri aynı olan iki kardeş toplumun aralarında inanılmaz gelişmişlik farkı vardı.
Gelişmiş olanda çok partili demokrasiden, basın ve din hürriyetine ve serbest ekonomiye kadar alabildiğine bir hürriyet; diğerlerinde ise her sahada istibdat ve baskının olduğu bir yapı vardı.
Bediüzzaman hazretleri Osmanlı’nın son döneminde ilan edilen meşrutiyet ve hürriyet hareketlerini “İslam adına alkışladım” derken önemli bir sebebinin Batı Dünyasının İslam’ı istibdata müsait zannını izale etmek olduğunu ifade eder.
Bizdeki dünyayı tanımayan siyasi ve askeri kapasite ve gelişmelerden haberi olmayan cahil kesim zannediyor ki Batı, İslam dünyasındaki diktatörlerden korkuyor. Halbuki Batı dünyası o diktatörlere bakarak İslam’dan ve Müslüman olmaktan korkuyor. Kendilerinin Müslüman olmaları halinde benzer şekilde diktatörler tarafından yönetileceğinden korkarak İslam’dan uzak duruyorlar. Şer kuvvetlerin ve önemli merkezlerin diktatörleri neden desteklediklerinin başta gelen sebebi budur.
İletişim ve ulaşım ile bir köy haline gelen dünyada İslam dünyası da gelişmelere bigane kalamayacak hürriyet ve diğer yardımcı unsurları bu coğrafyaya da hakim olacaktır. Batının İslam’a ilgisindeki en büyük endişesi de mutlaka zail olacaktır.