İnsanların ten rengi siyahtan beyaza doğru farklı renklerde olur.
Yeryüzünde yaşayan insan toplulukları ise, ten renkleri açısından, çevre ve iklim şartlarına göre farklılık gösterirler. Siyah ve siyaha yakın renkler ekseriyetle ekvator çevresinde ve sıcak bölgelerde yaşarlar. Renk değişimi kuzeye doğru gittikçe açılır. Afrika ve Hindistan gibi bölgelerde siyah tenli ve koyu esmer renge sahip topluluklar yaşarken Akdeniz kuşağı gibi bölgelerde daha açık renkli, kumral tenli insanlar hayatını devam ettirir. Daha kuzeyde açık tenli, bir miktar da sarı ırk bulunurken, Norveç ve Rusya gibi kuzeye çok yakın ülkelerde ise daha çok beyaz tenli, açık kumral insanlar gözükür. Dünya yüzünde temel olarak siyah, esmer, sarı ve beyaz olmak üzere dört temel renk bulunur. Aslında siyahtan beyaza doğru bir renk çizgisi bulunur demek daha doğru olur.
İşte insanlığın merak ettiği hususlardan birisi de budur: Yani insanların farklı renkleri nasıl olmuştur? Âdem babamız tek atamız olduğuna göre onun tek renginden nasıl bu kadar farklı bir ten rengi meydana gelmiştir? Ve asıl önemlisi Âdem babamızın ten rengi ne idi?
Bu konuda elbette ki genetik bilimi ile uğraşan değerli fen erbabı makul cevaplar verebilir. Ancak bu noktada Âdem babamızın ten rengi ve yaratılış süreci ile ilgili Ku’rân’da bize bildirilen haberlere istinat ederek bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Öncelikle Hz. Âdem’in (as) yaratılışı ile ilgili iki âyeti ve bu iki âyetin tefsirlerde geçen iki kısa izahını nazarlara sunalım:
“Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık.”1
“O, insanı ateşte pişirilmiş toprak kaplar gibi kurutulmuş çamurdan yarattı.”2
“Kuru çamur” diye çevirdiğimiz 26. âyet metnindeki salsâl kelimesi sözlük ve tefsirlerde genellikle “uzun süre bekletilerek vurulduğunda çınlayacak derecede kurumuş olan çamur” şeklinde açıklanmaktadır. Kendi halinde bırakılarak kuruyan çamura salsâl, ateşte kurutulana da fahhâr (Rahmân 55/14) denir. Âyet metnindeki hame’ kelimesine özetle “kokuşmuş kara balçık”, mesnûn kelimesine de“uzun süre kalan, akışkan, değişebilir, farklı şekillere sokulabilen, bir sûrete bürünmüş olan nesne” gibi mânalar verilmektedir.3 (Taberî, XIV, 28-30; İbn Âşûr, XIV, 41-42)
“İnsanın yaratılışı hakkında Kur’ân’ın değişik yerlerinde bilgiler verilmiş olup bunların özü şudur: Çamura şekil verilmiş, ateşte pişmiş toprak kaplar gibi tınlayacak kadar kurutulmuş bir çamura yani hayatiyetten çok uzak bir nesneye can verilmiş, bu canlı akıl nimetiyle ve onu iyi kullanmayı sağlayacak yeti ve yeteneklerle donatılmış, bu donanımlara paralel bir sorumluluğa muhatap kılınmıştır”4
Bu noktada bir kaç husus dikkat çekiyor:
Birincisi: Hz. Âdem topraktan yaratılmıştır. Bu toprak ise özlü, süzülmüş, adeta sızma bir toprak gibi çamur halde, eriyik halde bulunan bir toprak şekli. Toprak bilindiği üzere başta kalsiyum, silisyum, alüminyum ve demir olmak üzere bir çok elementi bünyesinde bulunduran bir maddedir.
İkincisi: Bu toprak kendi haline kurutulmuş veya ateşte pişirilerek kurutulmuş bir toprak mahiyetinde; vurulduğu zaman ses çıkaran cam veya seramik gibi sert bir malzemeden yapılmış bir özellik taşıyor. Âyette buna salsal ve fahhar kelimeleri ile dikkat çekilmiş.
Üçüncüsü: Bu çamur gibi olan toprak yapısı hem siyah, hem de kokuşmuş bir görüntü ve mahiyete sahip.
Şimdi bütün bunları yan yana getirdiğimiz zaman Hz. Âdem babamızın ana malzemesi toprak, çamur gibi bir yapıya sahip, ateşte pişmiş bir seramik ve cam gibi ses çıkaran, siyah renkli kokuşan bir malzeme.
Böyle bir malzeme iki türlü elde edilebilir.
Ya bazalt türü siyah taşları bazı kil türü malzeme ile iyice öğütürsünüz, su ile karıştırıp çamur haline getirirsiniz ve onu fırında pişirerek cam ve seramik gibi bir yapı elde edersiniz. Hatta içine de pis koku verecek bir madde katarsınız.
Veya bu maddeyi ve malzemeyi bir volkanın gözünden eriyik halde alır kurutmaya bırakırsınız.
Her iki durum da asıl toprak yapısına işaret eder ve her iki tip de yaratılışta kullanılan ana malzeme olabilir. Elimizde kesin bir delil yok, ancak âyetlerdeki ifadelere bakılırsa bir volkan gözünden alınan madde bu tanımlara daha çok uyum sağlıyor.
Şöyle ki:
Hz. Âdem (as) dünyaya gelmeden önce arz yüzünde cinler yaşıyordu. Cinler ise ateşten yaratıldıkları için dünya yüzü de sıcak ve volkanlarla dolu idi. Hatta belki de volkan eriyiklerinden meydana gelen lav nehirleri vardı. Bu günkü manada bir toprak değil, toprağın eriyik şeklindeki hali mevcut idi.
İşte Hz. Âdem’in de esas yapısı olan toprak muhtemelen böyle bir volkan eriyiğinden alınmadır. Çünkü eriyik haldeki bir madde toprağın bütün elementlerini ihtiva ediyor. Hatta öz çamur gibi tam bir süzme ve süzülmüş çamur oluyor. Çamur olması ise akıcılığına işarettir. Zaten bir volkan gözündeki madde de yeryüzüne çıktığı anda eriyik, yani bir nevi çamur halindedir.
Böyle eriyik halindeki bir madde şekil verilip soğumaya bırakıldığı zaman camsı bir hal alır ve bir seramik gibi katılaşır. Üzerine vurulduğu zaman tın tın diye bir ses çıkarır. Tıpkı bir cam ve seramik gibi. İşte âyetlerde geçen “salsal ve fahhar” kelimeleri tam da böyle bir hali tasvir ediyor.
“Kokuşmuş ve siyah bir çamur” tabirinin ise yine volkandan çıkan ve soğumaya başlayan bir maddeyi tasvir etmesi oldukça ilginç. Çünkü volkandan çıkan ilk eriyik madde olan magma, dünya yüzüne çıktığı anda kor şeklinde kırmızı bir renge sahiptir. Ancak atmosfer etkisi altında soğumaya başladığında çok kısa bir süre sonra siyah ve kapkara bir renk alır. Bir bazalt taşı gibi. Hatta belgesellerden görüyoruz ki, bu kuruyan madde çok da kötü bir koku çıkarıyor. Yani normal bir kokusu yok, adeta çürümüş bir yumurta kokusu gibi hoş olmayan bir kokuya sahip.
İşte yine âyetlerde geçen ‘hame’ kelimesinin “kokuşmuş kara balçık” olarak tanımlanması bu hususa işaret ediyor olabilir.
Özetle, Hz. Âdem babamızın öz bir toprak olan volkandaki eriyik bir maddeden yaratıldığı kuvvetli bir ihtimal. Elbette ki bu konuda elimizde bir delil yok. Biz sadece âyetlerde geçen tasvir ve tanımların bir volkan gözündeki eriyik malzemeye daha uygun olduğunu ifade etmeye çalıştık.
Eğer durum böyle ise başlıkta sual ettiğimiz konuya geri dönebiliriz:
Hz. Âdem(as) zenci miydi?
Bu sualin cevabı muhtemelen evettir. Hz. Âdem zenci idi, siyah tenli bir insan olarak yaratıldı. Yıllarca kara tenli diye, zenci diye horlanan insanların bu noktada bir sevinç duyması lâzım. Çünkü insanlığın ilk atası siyah tenli bir zenci idi.
Peki öyle ise diğer renkler nasıl oldu?
Hz. Âdem siyah tenli, Havva anamız da beyaz tenli olarak yaratılmış olsa bu sualin cevabı kolayca verilebilir, insanların mevcut ten renkleri konusunda hiçbir problem kalmaz. Ancak Havva anamız da siyah tenli ise o zaman nasıl olur?
Bu sualin cevabı için düşünmek ve araştırmak lâzım...
Dipnotlar:
1- Hicr Sûresi, 26. 2- Rahman Sûresi, 14-16. 3- https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Hicr-suresi/1828/26-ayet-tefsiri. 4- https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Rahman-suresi/4915/14-16-ayet-tefsiri.