Antony Flew arayışlarını derinleştirirken, inançlı bilim adamlarının fikirlerine başvurarak yardım almakla, ilerlemiş yaşındaki çabalarına güç katar.
Zira, materyalist felsefe ve seküler bilim yollarında ağır yaralanan ruhu, kalbi ve beyni sağlıklı düşünce merkezlerini yorduğundan, yolunu aydınlatacak ışık kaynaklarına ihtiyacı fazlaydı, aynı zamanda yaşı bir hayli ilerlediğinden, ömür sermayesi de tükenmeden hayatının gerçek hedefine ulaşmalıydı.
Fikirlerine başvurduğu bilim adamlarından birisi de “Paul Davies, 1995 yılında Templeton ödülünü (evrenin ve insanlığın yeri ve amacı ile ilgili en derin soruları keşfetmek için bilimlerin gücünü kullanmak konusundaki çalışmalara verilen bir ödüldür) alırken yaptığı konuşmasında: “Bilim ancak bilim adamı Tanrı’yı tamamen kabul eden bir dünya görüşünü benimsediğinde, ilerleyebilir.” Davies de- vamla, “Fizik kanunlarının nereden geldiğini hiç kimse sormamaktadır, fakat en ateist bir bilim adamı bile doğada, en azından kısmen anlayabildiğimiz, kanun benzeri bir düzenin varlığını kabul eder. Fizik kanunlarının esasen var olduğunu ve bilim adamlarının yapması gereken şeyin bunları icat etmek değil, ortaya çıkarmak olduğuna inanmaktadır. Bu kanunlar kozmik bir şifre ile yazılmıştır. Fizik kanunlarının kaynağı nedir? Nasıl oluyor da elimizde hiçbir özelliği olmayan gazlara can veren, bilinci ve zekâyı yönlendiren bir kanunlar kümesi vardır?
Soruları önemlidir. Fiziksel var oluşun sun’î yapısı benim öyle ‘olduğu gibi’ kabul edemeyeceğim kadar olağanüstülükdür. Bu yapı, var oluşun derinliklerinde yatan bir anlama işaret eder. Fakat evrenin kesinlikle sırları olduğu konusunda hiçbir şüphem yok.” (1)
Antony Flew, Rabb’ini arama yolculuğunda aklını kullandığı gibi, zorlandığı yerlerde güvendiği bilim adamlarının rehberliğine sarılmakta, ilmi bencillik duygusuna kapılmadan, bütün gücüyle sürdürmüştür. Akıl gözünü açan bilim adamlarından birisi de “Oxford Üniversite’sinden felsefeci John Foster “Eğer kanunların olduğu gerçeğini kabul ediyor- sanız, evrende bu düzeni sağlayan bir şey olmalıdır. Bu düzeni hangi etken sağlamaktadır? Doğadaki düzenler, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, en iyi biçimde İlâhî bir akılla açıklanabilir.” demektedir. Fizikçi Freeman Dyson ise, “Evreni ne kadar araştırır ve mimarîsinin ayrıntılarını ne kadar incelersem, evrenin bir anlamda bizim geleceğimizi bildiğine dair daha fazla kanıt buluyorum. Doğanın kanunları sanki evreni yaşamın ortaya çıkmasına ve devam etmesine hazırlamak üzere tasarlanmıştır. En temel fizik kanununu ele alalım. En temel sabitlerden- örneğin: ışık hızı veya bir elektronun kütlesinde—birinin değerinde en ufak bir değişiklik gerçekleşmiş olsaydı, insan yaşamının gelişimine izin verecek hiçbir gezegenin oluşamayacağı hesaplanmaktadır. Bu ince ayarın İlâhî tasarımın kanıtı olduğu ve bizim gezegenimizin yaşam için uygun koşullara sahip olması, bu ince ayarın yalnızca tek bir evrende faaliyette olan şans faktörlerinin bir sonucu olduğunu, hiçbir önemli bilim adamı iddia etmemektedir.” (2) demektedir.
Kâinatın ve içindeki varlıklar âleminin yaratılışı, materyalist felsefenin savunduğu, kendi kendine ve rastlantılar sonucunda gerçekleşen sentezlerin oluşmasıyla meydana gelen olaylar sonucu olduğu, varsayımına dayandırılmaktadır. Oysa hiçbir varlığın yapılışı ölçüsüz, kanunsuz, programsız ve maharetli bir sanatkâr olmadan gerçekleştirilemez. Yine Paul Davies diyor ki: “Öncelikle belirli kanunları ve değişmezleri olan bir evrende yaşadığımız ve bunların bazılarının farklı olması durumunda, yaşamın mümkün olamayacağı inkâr edilemez bir gerçekliktir. Öncelikle, kanunların kanununun nerden geldiğini açıklamamız gerekmektedir. (Mukannin- kanun koyucu F.E.) “Doğanın kanunlarının kaynağı” meselesini sonuca bağlamak zorundayız. Ve bunun için geçerli sayılabilecek tek açıklama “İlâhî akıl’dır.” (3)
Materyalist düşünce taraftarları; anlayamadıkları, ancak evrim teorisiyle izah etmeye çalıştıkları, insan organizmasının gelişimi, hormonal faaliyetler, hücre fonksiyonları ve hayatın başlangıç sırlarının açıklanmasında aciz kalmaktadırlar. Antony Flew, burada çok önemli bir soru sormaktadır. “Yaşamın kaynağına ilişkin çalışmalarda cevaplanmamış olan, felsefî soru şudur. Bu kadar akılsız bir evren, nasıl olur da özgün amaçları, üreme kabiliyetleri ve “kodlanmış kimyaları” olan varlıklar yaratabilir?” (4) Sağlıcakla kalın...
Dipnotlar:
1) Antony Flew, Age., s. 105. 2) Age., s. 110.
3) Age., s. 115. 4) Age., s. 118.