İnsan hayat maratonunda koşarken yanlış kulvara girmesiyle, gerçek hedefe ulaşabilmesi mümkün değildir.
Yanlışın farkına varmasıyla, geri dönerek gerçek hedefine ulaşmasında bir hayli zorluk ve zaman kaybı yaşanacaktır. Bunun yaşanan ibretli bir örneğini nazara vererek, analiz etmeye çalışacağız. Hayatının seksen yılını materyalist felsefenin karanlık labirentlerinde tüketen “Dünyanın en ünlü ateisti” olarak tanınan İngiliz felsefe profesörü Antony Flew (11 Şubat 1923 Londra, 8 Nisan 2010 Berkshire) düşünce egzersizleri sonucunda, sağlıklı bir beynin ürünü olan düşünceleri sonucunda “Yanılmışım Tanrı Varmış” kanaatine ulaşarak, karanlıktan aydınlığa çıkmayı başarabilmiş bir kişidir. Bütün zorlamalara ve karşı çıkmalara direnerek, Allah’ın varlığına olan iman hakikatini bilim dünyasına ilan etmiştir.
Antony Flew’in muhakeme yolculuğu “Kanıtın götürdüğü yere gitmesini söyleyen” ilkeye bağlı kalarak, yıllar süren felsefî sorgulamanın güçlü ve cesur sonucudur. Antony Flew’in akl-ı selime uyarak geçirdiği bu fikir değişimine karşı, onu eleştirenlerin “korkunun, zihni güçlü bir biçimde yoğunlaştırdığını söyleyerek, yakın zamanda ahirete girme beklentimin, ölüm döşeğinde bir dönüşü tetiklemiş olduğu sonucuna vardılar. Zira ben, elli yıldan fazla bir süredir sadece Tanrı’nın varlığını değil, aynı zamanda ahiret hayatının varlığını da reddettim” düşünceleri, azim ve kararlılığını olumsuz etkileyememiştir. Hayatının başlangıç döneminden söz ederken: “Ben bir ateist olarak doğmadım. Hayata oldukça dindar biri olarak başladım. 15 yaşımda ateist oldum”1 diyerek, nasıl bir inanç kaymasına uğradığını anlatır.
Akıl yoluyla, bilinenden hareketle bilinmeyeni bulabilme mantığından hareket ederken “DNA araştırmaları nedeniyle, DNA materyalinin yapmış olduğunu düşündüğüm şey, (hayatı) üretmek için gerekli düzenlemelerin, neredeyse inanılmaz karmaşıklığıyla, bu kadar akıl almaz çeşitlilikteki öğelerin bir arada çalışmasını sağlamak için, işin içinde mutlaka zekâ olması gerektiğini göstermiş olmasıdır. Söz konusu olan birçok öğenin korkunç karmaşıklığı ve bunların birlikte çalışma şekillerinin korkunç inceliği. Bunların hepsi, bana zekânın eseriymiş gibi görünen, ortaya çıkan sonuçların elde edilmesini sağlayan bu müthiş karmaşıklık meselesidir. Gerry Schroeder’in “Maymun Teoremi” adını verdiğim ayrıntılı çürütmesinden çok etkilenmiştim. Birçok maymunun, bilgisayar klavyelerine rastgele vurarak, sonunda bir “Shakespear sone”si elde ettikleri analojisini (temsil yoluyla hüküm çıkarma, kıyas) kullanarak, şans eseri olarak ortaya çıkan hayat ihtimalini savunuyordu. Bir ay süren denemede, mana ifade eden tek bir kelimeye rastlanmadı. Bundan anlaşılıyor ki, şans eseri bir sone elde etmeniz imkânsızdır. Teorem eğer bir tek sone için işlemeyecekse, o zaman hayatın kaynağı gibi daha karmaşık bir işin şans eseri gerçekleştiğini öne sürmek de saçma olacaktır.” 2
Ateist düşünceden vazgeçmesinin gerçekleşmesi uzun araştırmalar sonucu oldu. “Son yirmi yıldır, bütün düşünce çerçevem hareket hâlindeydi sürekli. Kısacası Tanrı’yı keşfedişim inancın değil, muhakemenin bir yolculuğudur. Gelişen bu düşünceler sonucunda, doğada açık biçimde görünen tasarım, ‘kozmik bir tasarımcı’nın varlığını göstermektedir. Zira doğadaki algılanan düzenden kaynaklanan argümanlar (iddialar) bir tasarımın, dolayısıyla bir ‘Tasarımcı’nın varlığını kanıtlamaktadır. Bu argüman doğru biçimde formüle edildiğinde, Tanrı’nın varlığına ilişkin inandırıcı bir ifade teşkil etmektedir. Doğa kanunları derken, kanun kelimesiyle anlatmak istediğim şey, doğadaki düzen veya simetridir. Önemli nokta yalnızca doğada düzenlerin olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve ‘birbirine bağlı’ olmasıdır. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün hâline nasıl geldiğidir. Newton, Einstein ve Heisenberg gibi modern çağın çok sayıda önemli bilim adamları, doğanın kanunlarını ‘Tanrı’nın Aklı’nın düşünceleri olarak görmüştür. Kuantum hipoteziniilk ortaya koyan Max Planck ‘Din ile bilim arasında asla gerçek anlamda bir zıtlık olamaz, çünkü biri diğerinin tamamlayıcısıdır’ derken üçüncü bir kuantum kuramı formülünü tamamlayan Paul Dirac ise; ‘Tanrı üst düzey bir matematikçidir ve evreni yaratırken, en ileri düzeyde matematik kullanmıştır’ şeklinde bir ifadede bulunmuştur.” 3
Sağlıcakla kalın.
Dipnotlar:
1) Antony FLEW, Yanılmışım Tanrı varmış, s. 25, Profil Yayınları, 2016.
2) Age., s. 81.
3) Age., s. 103.