Sidney… Yetmişli yılların sonu.
Hadise Hasan Cömert ve Nazım Taşkıran Abimiz arasında yaşanır.
Hasan Abimizin Risale-i Nurlar’la tanışması henüz bir kaç sene olmuştur. Gençtir, heyacanlıdır, yerinde duramaz. Risale-i Nur hizmetini Melbourne’da tanır ve birkaç sene sonra da Sidney’e hicret eder. Abileri ona, “Sen git, Sidney’de hizmetimiz yok, oralara Risale-i Nurlar’ı götür” derler.
Ailesinden akrabaları da kendisini Sidney’e dâvet edince artık o Sidney’de ikamet etmeye başlar. Fabrikada bir işe girer, orada çalışan başka Türkler de vardır. Onlardan biri de ülkücü, ‘Motorlu Nazım’dır. O yıllarda namını Türkler arasında bilmeyen yoktur. Kendisi vücut geliştirme çalışmaktadır, güçlüdür, kuvvetlidir ve belâlıdır da.
‘Motorlu Nazım’ ortalığa korku salmıştır, kavga etmeyi seven birisidir. Hasan Abi yemek molalarında kendisine hizmeti anlatmakta, Risaleleri tanıtmaktadır. Nazım Abinin fazla bilgisi yoktur, o beden gücüne kuvvetine güvenir. Hasan Abi de dışarıdan baktığında cılız bir genç, fakat bilekleri oldukça kuvvetli birisidir. Nazım Abinin anlatılanlarla fazla ilgilenmediğini ve her şeyin güçle kuvvetle olabileceğini görünce, yine bir gün işte yemek molasında Nazım Abiye “Gel seninle bilek güreşi yapalım.
Eğer sen beni yenersen ben ülkücü olacağım; ben seni yenersem sen Nurcu olacak mısın?” deyince; Nazım Abi bu teklife bayılır ve “Hemen şimdi” der.
“Bu cılız gencin bileğini tuttuğum gibi büker, yere çarparım ve ülkücülük dâvâmıza bir genci de kazandırırım” diye düşünür.
Karşısındaki gencin zaten kendisi gibi pazusu yoktur.
Her ikisi de söz verirler ve bilek güreşine tutuşurlar. Çok kolay geçeceğini düşünen Nazım Abi, karşısındaki gencin çetin ceviz olduğunu hissetmeye başlar bile. Bilek güreşi sürerken Nazım Abide terler boşalmaya başlar ve Hasan Abi Nazım Abinin bileğini yere çalar. Nazım Abi itiraz eder ve güreş tekrarlanır. Hasan Abi yine yenen taraf olur; bu güreş üç kez tekrarlanır ve her yapılışında Hasan Abi yenen taraf olur.
Nazım Abi bunu nefsine yediremez ve yeni bir teklifte bulunur. “Tamam, bilek güreşinde beni yendin, ama şimdi yumruk yumruğa dövüşeceğiz; eğer bunda da beni yenersen söz Nurcu olacağım” der. Hasan Abi, “buyur Nazım Abi, vur” der. Nazım Abi, “hayır, dövüşeceğiz” der. Hasan Abi, “hayır abi, bizim hizmetimizde kavga yok, dövüş yok, müsbet hareket var” der. “Sen illa dövüşmek istiyorsan buyur” der; yanağını çevirir, “vurabilirsin” der.
O andan itibaren Nazım Abinin kalbi yumuşar, Hasan Abinin boynuna sarılıp çocuklar gibi hüngür hüngür ağlar. Onunla beraber Hasan Abi de ağlar.
Artık Nur kervanına Nazım Abi de dahil olmuştur. Onunla beraber Sidney’de Risale-i Nur hizmeti güç almıştır.
Nazım Abi artık Nura müştak, vefakâr, vefadar bir talebe olmuş, hizmetten hizmete koşar olmuştur.
Hasan Abi de şair ruhlu, heyacanlıdır. Şiirler yazar, şiirler okur; cemaatimizi derslerden ve konferanslardan önce coştururdu.
Geçen günlerde Hasan Abinin amansız bir hastalığa yakalandığını duyunca Sidney’de evine ziyarete gittik. Yenge Hanım, “Bu sabah tekrar hastahaneye yatırdılar” deyince akşamına arkadaşlarla hastahaneye ziyaretine gittik; fakat görüşemeden Melbourne’a geri döndük. Dün Rahmet-i Rahmana kavuştuğunu duyunca çok üzüldüm. Kendisine duâlar ettik. Allah hizmetlerinden razı olsun inşallah. Kabri Nurlar’la Nurlansın.