Enflasyon ve hayat pahalılığı Türkiye’nin değişmez gündemlerinden biri hâline geldi.
Hemen her gün zam haberleriyle oturup kalkılıyor. Elbette ‘babalarımızdan daha zenginiz’ ama bu zenginlik; torunlarımızın daha az sıkıntı çekeceği anlamına gelmiyor. Ülke olarak büyük bir borç yükü altındayız ve bu borcu büyük ölçüde torunlarımız ödemek mecburiyetinde kalacak.
Güya enflasyon düşecekti ama henüz bir rahatlama hissedilmedi. Ekonomik sıkıntıyı ‘normal’ gören iktidar destekçileri, “Bütün dünya sıkıntıda. Biz onlara nispetle daha iyi hâldeyiz” diyorlar. Peki gerçekler öyle mi? Eğer ölçü enflasyon rakamları ise bu iddia doğrulanmamış olur. Çünkü mesela Avrupa’nın yıllık enflasyon ortalaması bizde neredeyse 1 aylık enflasyon rakamına denk geliyor. Mesala çok kısa bir haber özeti şöyle: “Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, Avro Bölgesindeki yıllık enflasyon oranı Haziran 2024’te, Mayıs ayındaki %2,6 seviyesinden %2,5’e geriledi.” (ticaret.gov.tr/, 17 Temmuz 2024)
Bu da ülkemizden bir haber özeti olsun: “2024 yılı Eylül ayında TÜFE yüzde 2,97 oranında artmıştır. Eylül ayındaki gelişmeyle birlikte yıllık enflasyon bir önceki aya kıyasla 2,59 puan azalarak yüzde 49,38 düzeyinde gerçekleşmiştir.” (TC Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı https://www.sbb.gov.tr, 3 Ekim 2024)
Farklı aylara ait rakamlar olsa da Avrupa ile ülkemizi kıyaslamak için bir kanaat vermiş oluyor. Peki bu ‘resmî bilgiler’e rağmen nasıl oluyor da Avrupa bizi kıskanmış olur? Avrupa’da nispeten fiyatlar düşerken ne için bizde yükselmeye devam eder?
Bütün bu yaşananlar bir tek şeyle izah edilebilir: Bizde hem ‘kel’lik var hem de ‘fodul’luk. Hem israf içinde yüzüyoruz hem de ikazları dikkate almıyoruz. Bütün dünya israftan kaçacak şekilde planlar yaparken biz tam eksini yaparak düzlüğe çıkabilir miyiz?
İstanbul Eyüpsultan ilçesindeki bir ‘pazar yeri’nde vatandaşa mikrofon tutan haberciler şu bilgileri aktarmış:
Bir emekli vatandaş: ‘’TÜİK (...) gelsin burada fiyatları görsün. Emekliyim, 14 bin lira maaş alıyorum. Evim kira. Neyle geçineceğim? Gelsin(ler) pazarı görsün(ler).’’
Pazarda ikinci el eşya satan bir vatandaş: ‘’Ben ikinci el eşya satıyorum pazarlarda. Geçinemiyorum, her şey çok pahalı. Büyüklerimize iletiyorum biraz ucuzlatsınlar. Kâğıt topluyorum, plastik topluyorum, hurda topluyorum. Bakın, hâlimize bakın. Geçinemiyoruz. Ev kiraları çok yüksek. Büyüklerimiz bizi duysun lütfen.’’
İsmini vermek istemeyen vatandaş: ‘’Çok pahalı pazar. (Enflasyon) düşüşteyse çok güzel. Yok maalesef. Bugün aldığını yarın iki katına alıyorsun. Çok pahalı.’’
Bir başkası: “Kış gelince daha pahalı oluyor her şey. Ne yapalım? Biz 2 kişiyiz ama çocukları olanlar var. Kalabalık aileler ne yapsınlar? Ekmek 15 lira olacak. Ne yapalım, idare edeceğiz.’’
Bir başkası: ‘’Nereden rahat alışveriş yapıyorsun. Her şey olmuş ateş pahası. Bakıyorum işte. Afedersin kedi ciğere bakar gibi, bakıyorum böyle nerede ucuz şey onları alayım diyorum.’’
Biri daha: ‘’Burası belki dedim uygundur ama maalesef. Pazar uçmuş, alınacak gibi değil. Allah sonumuzu hayreylesin.” (ankahaber.net, 2 Ekim 2024)
Meselenin çözüm yolu belki de şurada: Vatandaş, ‘pazar yeri çok pahalı, geçinemiyoruz’ diyerek itiraz ettiğinden çok daha yüksek sesle; “Memlekette hak, hukuk ve adalet kalmadı. Hak, hukuk ve adalet yolu açılsın” demeli. Çünkü; hak, hukuk ve adaletin olduğu yerde uzun dönemde ‘ekmek’ de olur, pazar yerlerinde alınacak uygun ürünler de olur!İ’