Ülkelerini terk ederek başka ülkelere gidenlerin ortaya çıkardığı problemler sadece ülkemizin değil, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın derdi.
Doğudan batıya devam eden bu göçler, son yıllarda Türkiye’nin de birinci gündem maddesi haline geldi.
Eskiden Avrupa ülkeleri için duyduğumuz haberlerin benzerlerini artık ülkemiz için duyuyoruz. Bu hadiselerin en büyük yansıması ırkçı anlayışların tavan yapmasıdır. Göç edenlere karşı meydana gelen memnuniyetsizlik sebebiyle ‘aşırı sağ’ anlayışlar taraftar bulabiliyor.
Elbette bu göçlerin sona ermesi mümkündür ve bunu ‘dünyayı idare edenler’ de biliyor. Doğduğu ülkede insanca yaşayanlar başka ülkelere göç etmek ister mi? O halde dünyadaki her ülkeyi ‘yaşanabilir yer’ haline getirmek lazım. Bunun yolu da “hak, hukuk ve adalet”i bütün ülkeler ve bütün insanlar için istemekten geçer. Başta Amerika olmak üzere büyük devletler, ‘iyilik’leri sadece kendi ülke ve kendi vatandaşları için istedikleri için sıkıntılar bir türlü sona ermiyor. Büyük devletler ‘demokrat lider’leri desteklemek yerine; ‘zalim ve diktatör idareciler’i desteklemeseler bu göçler yaşanır mıydı?
Nitekim Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, büyük ölçekli göç akınlarını önlemek için menşe ülkelerde istikrar ve barışın teşvik edilmesi gerektiğini söylemiş. (AA, 22 Aralık 2024)
İlgili haberin bir kısmı şöyle: “Kallas, Avrupa’nın güvenliği, savunması ve göç konularını görüşmek üzere Finlandiya’da düzenlenen gayriresmi toplantı sonrası Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile ortak basın toplantısında konuştu. Siber saldırılar, sabotaj ve “göçün silahlandırılması” gibi artan risklere dikkati çeken Kallas, suç örgütleri dahil “kötü niyetli aktörlerin” göç krizini şiddetlendirdiğini savundu. Kallas, “İnsanlara AB’nin nesini sevdikleri sorulduğunda ilk söyledikleri şeyin insanların Avrupa’da serbest dolaşımı olduğudur ancak aynı anda hem içeride hem de dışarıda sınırsız olamayız. Bu da dış sınırlarımızı korumamız gerektiği anlamına geliyor.” dedi. AB’nin büyük ölçekli göç akınlarını önlemek için Suriye gibi menşe ülkelerde istikrar ve barışın teşvik edilmesindeki rolüne değinerek, “Suriye buna iyi bir örnektir çünkü bölgede istikrar ve barışın olması, böylece büyük bir göçmen akınının yaşanmaması herkesin çıkarınadır.” diye konuştu. Kallas, AB’nin bölgesel ortaklarıyla işbirliği içerisinde kaçakçılık şebekeleriyle mücadeleye odaklanması ve insanların daha iyi fırsat arayışıyla yurtlarını terk etmek zorunda kalmamaları için ülkelere destek sağlaması gerektiğini belirterek, “Eğer ülkede refah ve iş imkânları varsa insanlar evlerini terk etmek istemez. Mecbur kalırlarsa giderler, ya savaş vardır ya da yaşamak mümkün değildir. Bu nedenle insanların evlerini terk etmek istememeleri ya da terk etmek zorunda kalmamaları için bu ülkelere yardım etmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.”
İşte dert, işte çözüm. Avrupa Birliği yöneticileri bunu ifade ettiklerine göre; politikalarını buna göre düzenlemek durumundadırlar. Zalim idareciler değil, demokrat idareciler desteklensin ki ‘menşe ülke’lerden Avrupa’ya devam eden göçler sona ersin.
Acaba çareyi bildikleri halde niçin zalim idarecilere destek olurlar?