Büyük dertlerimizden biri de israf olduğu halde, israfı sona erdirmek için ciddi adımların atılmamasını acaba nasıl yorumlamak icap eder?
Şu küçük ve kısa haber bile, ‘devletteki büyük israfı’ görmeye ve göstermeye yeter:
“Merkezi yönetim bütçe dengesi Eylül ayında 100,5 milyar lira açık verdi. 9 aylık açık ise 1 trilyon TL’nin üzerine çıktı. 9 ayda bütçede faiz gideri 912,7 milyar TL oldu. (...) Bu dönemde faiz dışı dengede ise 161,3 milyar TL’lik açık görüldü. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre, bütçe dengesi Eylül’de 100,5 milyar TL açık verirken, faiz dışı denge 48,2 milyar TL fazla verdi. Bütçe Ağustos ayında da 129,6 milyar TL açık vermişti. Ağustos ayında faiz dışı denge ise 32,5 milyar TL’lik açık kaydetmişti. Eylül ayında merkezi yönetim faiz giderleri 148,7 milyar TL oldu. Yılın ilk 9 ayında ise faiz giderleri 912,7 milyar TL olarak kaydedildi. Verilere göre Eylül ayında bütçe giderleri 932,1 milyar TL oldu. Bunun karşısında bütçe gelirleri ise 831,6 milyar TL olarak gerçekleşti. Bütçe gelirleri içerisinde vergi gelirleri 732,2 milyar TL oldu. Ocak-Eylül dönemi itibariyle bakıldığında giderlerin 7,16 trilyon TL olduğu görüldü. Aynı dönemde bütçe gelirleri ise 6,08 trilyon TL seviyesinde kaldı. Yılın ilk 9 ayında vergi gelirleri 5,13 trilyon TL oldu.”
Bütçe açığı, “devletin bütçe giderlerinin, gelirlerinden fazla olması durumu” demektir. Yani, devlet vergi ve diğer gelirleriyle diyelim ki 10 lira elde ediyor ama buna karşılık diyelim ki 15 lira harcıyor. Bu durumda harcanan 5 lira ‘devletin olmayan parası’nın harcanmasıdır ve bu netice itibarıyla hem devletin hem de uzun dönemde milletin zararı sayılır.
Tabii ki devletin ‘kazanmadan harcadığı bu para’nın nereye harcandığı da çok önemlidir. Mesela, bu ‘borç para’ önemli sanayi yatırımlarına harcanmış olsa, “Mecburduk, uzun dönemde bu işten devletin ve milletin karı var” denilebilirdi. Ne yazık ki fazladan harcanan, borç alınarak kullanılan para büyük ölçüde ‘israf edilen para’dır. Bunca tartışmaya rağmen “Devletteki israfı sona erdirelim” diye ciddi bir çalışmanın yapılmaması ve israfın dört koldan artarak devam etmesi ‘intihar’ anlamına gelmez mi?
Basitten de basit bir misal vereyim: İstanbul’da ikamet ettiğimiz ilçenin belediyesi, ‘gül gibi sağlam ve temiz olan’ sokak taşlarını (kaldırımları değil) kepçelerle söküp yerine asfalt dökmeye başlamış! “Bu ihtiyaç nereden çıktı?” diye soracak bir sistem bile yok. Yahu daha yeni yapılan sokak taşlarını sökmek, hele bu zamanda israf değil mi? Üstelik mahallemizin bu sokakları önceden asfalttı, güya iyi olsun diye taşlar döşendi. Şimdi ise aynı belediye taşları söküp asfalt döşemeye başladı...
Yahu bu kadar yanlış iş olabilir mi? Bir Allah kulu buna ‘dur’ demez mi? Demiyor, bunu söyleyenler de “yapılan işe karşı çıkanlar” olarak itiraz görüyor... Tam bir kıyamet alameti...