“Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi, bu hadisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur’ân ve iman hizmetimize -hususan bu sırada- zarar vermek ihtimali kavîdir.”
Şualar’da geçen bu ifadeler çok sarsıcı ve ciddi bir ikazdır. Oysa tesanüdü bozarken herkes nasıl da hizmetin selametini düşünerek(!) su-i zanlar yapar. Cemaatin gidişatından endişe duyduğu için(!) gıybetler yapar. Sonuçta hizmeti düşünen bir hamiyet sergilerken(!) her türlü gıybet de, su-i zanda, hatta iftira da mübahtır.
Cemaatin selameti için tesanüdü bozmak(!) ne garip bir aldanma. Tesanüdü bozarak sorunları çözmeye çalışmak tam bir garabet.
İnsan tesanüde zarar verirken aslında Kur’ân ve iman hizmetine zarar verdiğini hiç düşünmüyor. Gıybetlerin, su-i zanların yapıldığı her ortamda, güya herkes hizmeti düşünüyor. Herkes hizmet için konuşuyor. Herkes hizmetin selâmetini düşünüyor. Herkes hizmete zarar gelmesin diyor. İnsan ehakkı (daha haklıyı), ahseni ararken, haktan da hasenden de oluyor.
Bediüzzaman’ın her defasında talebelerini ciddî ciddî uyardığı bu mesele, maalesef bugünlerde en dikkate alınmayan mesele gibi duruyor.
Tesanüd, bir şeye dayanmak anlamına gelir ki bu statik olmayı ifade eder. Mütesanid kişi yeri belli ve sabittir. Yani aslında en büyük hizmeti, karşısındakine durarak yardım etmektir. Bu statiklik ve sağlamlık başka bir kavramı daha aklımıza getirir ki bu da metanettir. Metanet ise sağlamlık, inandığı düsturlara bağlılık gibi anlamlara gelmektedir. O zaman mütesanid insan aynı zamanda metin insandır.
Ayrıca tesanüdde ve dolaylı olarak metanette karşılıklı yardımlaşma anlamı da vardır ki, bunu da Bediüzzaman kubbe taşları örneği ile verir. Bir kubbenin sağlam olması için bu kubbenin bütün taşlarının sağlam olması ve yerinde sabit durması gerekmektedir. Her biri diğerine nokta-i istinat olmalıdır. Yani hem mahkum hem hâkim olmalıdır der.1
İstinad olma karşılıklı olmalıdır. Aksi takdirde kubbenin herhangi bir taşında bir zayıflık ve hareket olsa, bütün kubbe yıkılabilir. Aynı şekilde hizmette de her bir şakirt metin ve mütesanid olmalıdır. Yani diğerlerine bir nokta-i istinad ve yol gösterici olmalıdır. Aksi takdirde bu hizmeti sekteye uğratabilir.
Bediüzzaman, (Bilmana) siz kendi aranızda birlik, muhabbet ve uhuvvete çalışınız. Allah isterse dinine hizmeti, günahkârlara da yaptırır, demiştir. O zaman bizim asıl imtihanımız tesanüdle hizmettir. Çünkü tesanüd insanı olgunlaştıran, ene ve nefis kaynaklı taraflarını onaran, törpüleyen, kısacası bizi kul yapan, insan yapan, Nur talebesi yapan hasiyete sahiptir. Zira ihlas ve tesanüdle aynı çizgi üzerinde omuz omuza durmak kolay bir şey değildir. “Hakkın şe’ni ittifaktır. Faziletin şe’ni tesanüddür. Teavünün şe’ni birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni uhuvettir incizaptır…”2 Sadece bu satırlar bile ne kadar dindar, ne kadar hakka hizmet ettiğimizi ve ne kadar faziletli olduğumuzu anlamak için yeterlidir.
Hasılı; “İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâm’a girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inat; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı?”3
Dipnotlar:
1- 30. Söz, İkinci Maksad.
2- Sözler.
3- Yirmi İkinci Mektup.