Neredeyse, tüm toplumlarda, çocuğun eğitiminde babalar, çok uzun dönem unutulmuşlardır.
Bu yüzden çocuğun eğitimi ile ilgili kuramlarda genellikle anneler ile ilgili çalışmalar daha fazlayken, babalar hakkında yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır.
Genelde aile ve çocuk eğitimi daha çok annelik rolü üzerinden konuşulur. Fakat son dönemlerde babalık rolü hakkında da konuşmak gerektiği yapılan araştırmaların neticesinde daha bir kesinlik kazanmıştır.
Modernleşmeyle birlikte ev ve iş arasında oluşan uçurum kadını yuvadan çıkarttığı gibi babanın da evden kaybolmasına sebep olmuştur. Birçok çocuk için baba, artık kendisi uyuduktan sonra eve gelen gölge bir varlığa dönüşmüştür. Özellikle erkek çocuklar için baba, erkek kimliğinin oluşmasında çok önemli bir modeldir. Bu modellemenin eksikliği çocuğun cinsel kimliğinde deformelere sebebiyet vermektedir.
Baba çocuk ilişkisi çocuğun ileriki hayatında kendisini daha güçlü ve etkin hissettirecek çok önemli bir faktördür. Özsaygısı düşük babaların çocukları üzerindeki olumsuz etkisi, kendisiyle barışık olmayan annelerin olumsuz etkisinden daha fazladır.
1970’lerden bu zamana kadar İngiltere, Kanada, İrlanda gibi ülkelerde yapılan pek çok araştırmada çocuklarının gelişim evrelerinde “orada olan babaların” evlatları, duygularını daha iyi düzenliyor. Daha yüksek eğitimsel ve toplumsal başarı gösteriyor. Babalar, çocuklarının hayal kırıklıklarına tahammül ve işleri kendi başlarına çözmeleri konusunda daha fazla cesaretlendiriyor. Baba sevgisini doyasıya yaşayan çocuklar duygusal açıdan daha istikrarlı, daha özgüvenleri yüksek ve dünyaya daha olumlu bakabildikleri ortaya çıkıyor.
Tam tersi durumlarda yani yok hükmünde olan babaların evlatları ise daha fazla madde kullanmaya, depresyon ve intihara meyilli oluyor.
Ailenin birinci sorumlusu babadır. Bu sorumluluğu yerine getirebilmesi için bir kısım yetkilere sahiptir. Bu yüzden kavvamiyet (sorumluluk) rolü bizzat Yaratıcı tarafından verilmiş ve bu vazifeye uygun donanımla yaratılmıştır.
Babanın sorumluluğu sadece dünyevî değil, uhrevî bir sorumluluktur. Yani baba, aile fertlerinin hem dünyevi hem de uhrevî saadetlerinden sorumludur. Aslında terbiye, maddî ve manevî her iki ihtiyacın karşılanmasını ifade eder. Babanın bunlardan sorumluluğu, bilhassa Allah’a karşıdır ve son derece ciddî bir sorumluluktur. Pek çok âyet ve hadis bu hususu kesin ifadelerle teşvik etmiştir. Bir âyette şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun. O ateşin yakıtı insanlar ve taşlardır. Başında ise, Allah’ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır.”2
Bir başka âyet, aile halkına İslâmî terbiye vermeyerek ateşe düşmelerine sebep olan aile reislerini insanların en bedbahtı ve hakikî hüsrana, zarara düşenler olarak ilân etmektedir.
“Siz de ey günahkarlar! Allah’ın dışında dilediğinize kulluk edin. De ki: Gerçekten zarar ve ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini zarara sokanlardır. Dikkat edin, budur apaçık zarar ve ziyan. Onların üzerlerini ateşten örtüler sarar, altlarında da kat kat ateşten tabakalar vardır. Allah kullarının kalbine işte böylece kıyamet korkusu salar. Ey kullarım! Öyleyse yolunuzu benim kitabım vasıtasıyla bulun.”3
Görüldüğü üzere, bu ve benzeri başka âyetlerde aile reisine terettüp edecek uhrevî bir sorumluluk, en ağır ifadelerle hatırlatılmaktadır. Kişi, İslâm’ı yaşamadığı için kendini hüsrana atmıştır. Terbiyelerini verip İslâmî hayatı yaşatmadığı için ailesini de hüsrana atmıştır. Böylece kendi hüsranını katlayarak gerçek hüsran sahibi olmuştur.
Kişi ailesinden sorumludur. Kıyamet günü çocukları ya şefaatçi olacaktır ya da şikâyetçi. İslâmî terbiyeyi verdiği takdirde, onların sevaplarına aynen iştirak edecek, böylece şefaatlerine mazhar olacak; vermediği takdirde de “Bizim terbiyemizi niye ihmal ettin? Niye ateşe girmemize sebep oldun?” diye şikâyetlerine sebep olacaktır.