Gâye yokluğu yaşayan, ölüm gerçeğiyle yüzleşmekten kaçan günümüz insanı, bir boşluk içerisinde ve ânlık hazların doyurulduğu “hiççi” bir krize mâruzdur. Anlam, sorumluluk ve aidiyet sunamayan ideolojiler, insanlığı ifsâdına sebep olmuştur.
Modernizmin dayattığı yaşam tarzı, bir tüketim tarikatına dönüşmüş ve tüketim müritlerini üretmiş ve bu sayede ayakta duran sistemler, an be an imajlarını yenileyerek yeni müritler aramıştır. Günümüz tüketim tarikatının yeni müritleri de hiç şüphesiz muhafazakarlardır.
İfsâd ve tahrife karşı her zamankinden belki daha fazla uyanık olunmalıdır. Müslümanlar, “İnsanın dişine en çok zarar veren taşın, pirince en fazla benzeyen taş” olduğu gerçeğini unutmamalıdır. Kezâ yiten sadece değerler değildir bugün; anlama, değere ulaştıracak harita da kaybolmuştur. Bu anlayışla artık ne gidilen yol ne de dönülen yön kurtuluşun kendisinde olduğu İslâm değildir.
Laik anlayışlarla örselenmiş din, yeniden fark edilmenin eşiğine gelmiştir. Fakat bu fark edilme eşiğindeki din, gelenek veya modernlik olmadığı gibi muhafazakâr dindarların yaşadığı din de değildir. Hakîkatin ta kendisi olan “doğru İslamiyet ve İslamiyete layık doğruluk”tur.
Seküler anlayış Türkiye’de cumhuriyetin kurucu aklı tarafından dayatıldıysa da daha ziyâde muhafazakârlar eliyle yaşama geçirilmesi hayret vericidir. Muhafazakârlığın gelenek görünümlü ve fakat sekülerlikle mâlûl anatomisi bu tespitin delilidir.
Yapılan anket ve araştırmalarda Türkiye toplumunun muhafazakarlaştığı öne çıksa da sanılanın aksine giderek sekülerleşmektedir. Buradaki paradoksal durum belki şöyle izah edilebilir. Muhafazakarlaşmak ile dindarlaşmak aynı şey değildir. Veya daha açık ifade etmek gerekirse Muhafazakârlık ‘dindarlık’, muhafazakâr da ‘Müslüman’ demek değildir. Şayet bir toplumda dindarlaşma artarken diğer yandan ahlâksızlık da çoğalıyorsa burada ciddi bir sorun vardır.
Muhafazakâr kesimin, tüketim anlayışı, sosyal medya kullanımı vs. dikkate alındığında gerçek yaşamda seküler-laik kesimden nitelik olarak değil, nicelik olarak farklılaşır. Dinî konsepte uygun lüks düğün, eğlence, toplantı organizasyonları, hac, umre seyahatlerinde farklılaşmalar, tesettür modası/defileler, cuma mesajları, gün ve gece kutlamaları, kandiller gibi içerik ve sunumların tümü, muhafazakârların tüketim alışkanlıklarındaki sekülerliği göstermektedir.
Muhafazakârlık, bugün biraz da dertsiz olmak; farklı bir ifadeyle konforuna düşkün, günün ve belki ortamların adamı olmaktır. Gösterişçi dindarlığa meyyal, her dem resmi ideolojiyle barışık olan muhafazakâr, mahiyetine bakmaksızın olanı olduğu gibi korumanın gereğine inanır. Çünkü muhafazakardır. Neyi muhafaza etmektedirler acaba?
İnançta İbrahim olmak yaşayışta Nemrut olmak manasına mı gelmektedir muhafazakarlık?
Müslümanlar (!) gitgide muhalefet ettiği bir sistemin parçası, bırakınız parçasını kuklası olmaktadır. Düzen değişmiyor; Müslümanlar değişiyor!
Muhafazakâr toplumun iktidarlarında gördükleri her türlü yanlışa, ebeveynlerin ikiyüzlülüğüne ve tutarsızlıklarına isyan eden gençler, çözümü artık farklı yerlerde aramaktadırlar.
Dindarlığın iktidar söylemi haline gelmesiyle birlikte söz ile pratik arasında oluşan uçurum, önce kafalarda şüphelere ardından da nefrete dönüşmüştür. O yüzden “Dinden uzaklaşılıyor” söylemi artık beni o kadar rahatsız etmiyor. Çünkü kendisinden uzaklaşılan dinin hangi din olduğunu biliyorum. Fakat fatura birileri tarafından maksatlı olarak İslam’a kesilmektedir.
Hasılı; şu bir gerçektir ki kendisinden uzaklaşılan din İslâm dini değil, muhafazakâr din anlayışıdır. Toplumun muhafazakârlaştığı, dindarlaştığı söylemine konu ve özne İslâm olmadığı gibi muhafazakârların sekülerleşip dinden uzaklaşması da İslâm’ın yaşanılan çağa yanıt veremediğinden değildir.
Şeytan ve takipçilerinin hedefi artık Müslümanlar değil, bizatihi İslâm’ın kendisidir. Kezâ ‘Müslümanım’ diyenlerin kahir ekseriyetle kendisine benzediğinden endişesi kalmayan şeytan ve ondan ders alanlar, bizatihi Kur’ân’a dönük tahrif çabası içine girmiştir
Neo gelenekçi muhafazakarlık modernizmin bir reddi veya zıddı değildir. Nitekim bir yanlışın reddi durumunda yerine hakîkatin ta kendisini ikâme etmediğiniz sürece ancak yeni bir yanlışa salık vermiş olursunuz ki halihazırdaki durumda budur.