Rusya’nın Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Ortadoğu ve Afrika’ya artan ilgisi siyasî, ekonomik, askerî ve enerji alanlarında yoğunlaşıyor.
Moskova, Sovyetler Birliği döneminde, bölgeye daha çok ideolojik yaklaşım sergiliyordu. Soğuk Savaş’ın İki Kutuplu dünya düzeninin katı ideolojik tutumu, devletlerin konumlandıkları (Batı veya Doğu Bloku) kutbun dışında istenilen düzeyde ilişkilerini geliştirmesini engelliyordu. Dolayısıyla Sov-yetler Birliği’nin Ortadoğu/Arap dünyasıyla ilişkilerinin de sınırlı ya da inişli-çıkışlı bir seyir izlediği söylenebilir.
Özellikle bu dönemde Sovyet-Arap ilişki-leri “petrol üretim stratejileri üzerine bina edilirken”, Sovyetler’in, OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) lideri konumundaki Suudi Arabistan’la ilişkileri zikredilen sınırlılık içerisinde kaldı.
Yine Sovyetler’in 1979 Afganistan’la ve Rusya’nın 1994-1996’daki Çeçenistan’la Birinci Savaşı, Moskova’nın Ortadoğu/Arap dünyasıyla ilişkilerini olumsuz etkileyen gelişmelerdi.
1990’ların sonu ve 2000’li yılların baş-larında petrol fiyatlarındaki düşüşler ve ekonomik krizler, Suudi Arabistan ile Rusya arasında petrol üretim kesintileri hususunda görüşmeler yapılmasının nedenlerindendi. Ancak “Rus petrol sektörü özelleştirmeler, Moskova’nın o dönem için zayıf idarî yapısı, Rus vergi sistemindeki aksaklıklar ve eko-nomik krizlerden dolayı üretim kesintilerini uygulamada zorlandı. Bu durum, Rusya’nın OPEC üyesi ülkeler nazarındaki itibarını sarsmıştı”.
Ancak 2010’lu yılların başlamasıyla, 1990’da sona eren Soğuk Savaş’ın etkileri de uluslararası ilişkilerde hissedilir şekilde azalmıştı. Petrol üreticisi “Rusya ve Suudi Arabistan da birbirlerinin küresel petrol piyasa-larındaki önemli rollerini daha iyi fark etmeye başladılar”. Moskova’nın Suriye’deki Beşşar Esad’a açıktan desteğine rağmen, Suudi Arabistan’ın Rusya’nın OPEC üyeliğine karşı çıkmadığı biliniyordu.
Muhtemel OPEC üyeliğiyle Ortadoğu/Arap dünyasıyla daha yakın ilişkiler kurabilecekken, Rusya, “G8, DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü), OECD (Ekonomik Kalkınma Örgütü) vb. üyelikleriyle yükselen bir güç olduğu iddiasıyla enerji politikalarını OPEC’le uyumlu hâle getirmeye isteksiz davrandı”. Böylece Rusya hem OPEC tarafından belirlenen piyasa koşullarından faydalanırken hem de OPEC’ten bağımsız petrol ürecisi konumunu sürdürmeyi tercih etti.
Dünyada 2010 sonrası artan jeopolitik gerginlikler ve halk hareketleri, Rusya’nın Ortadoğu/Arap dünyasıyla ilişkilerine yeni bir boyut kazandırdı. Özellikle 2011 yılında Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde başlayan Arap Baharı/Uyanışı sayesinde, toplumsal kitlelerin 30-40 yıllık diktatör yöneticileri devirmesi, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı, ilhaka karşılık Rusya’nın ABD liderliğindeki G8’den çıkarılması, Donbas ve Luhanks’taki çatışmalar, Moskova’nın Batı’lı ülkelerle uzun süren gerginlikleri vb. geliş-meler daha fazla izole edilmiş Rusya’yı yeni ittifaklar aramaya zorladığı görüldü.
Tüm bu olaylar, “küresel petrol piyasasının dinamiklerini etkileyerek, 2014-2020 ara-sında değişen, dönüşen ve yeni gelişen stratejik, siyasî ve ekonomik çıkarlar petrol üreticisi OPEC dışı Rusya ile OPEC öncüsü Suudi Arabistan arasındaki işbirliğinin arttığı yeni bir dönemi başlattı.
Diğer taraftan “ABD’de 2012’de keşfedilen kaya gazı rezervleri, neredeyse 100 yıllık bir arzın kilidini açtı.” “ABD’deki kaya gazının aşırı üretimi, doğal gazın; petrol üretimi de küresel piyasalarda akaryakıt fiyatlarının düşüşü-nü tetikledi. Böylece 2014’ün ilk yarısında Brent’in varil başına ortalama fiyatı 108.93 Dolar iken, yıl sonunda 55,27 Dolara geriledi”. Aslında belirtilen düşüş, artan talepten değil, yeni rezervlerin keşfini sağlayan teknolojik gelişmelerden kaynaklıydı. Bu yeni gelişme, OPEC’in artık tek başına piyasayı istikrara kavuşturma kapasitesine sahip olmadığını da ortaya çıkardı.
-Devam Edecek-