Suriye’de yeniden başlayan iç çatışmalar, Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın ülke genelindeki hakimiyetini derinden sarstı. Son bir haftada Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ)’ın başını çektiği muhalif gruplar İdlib, Hama ve Halep’i ele geçirdiler. Esad yönetiminin bir hafta gibi, kısa bir sürede önemli yerlerin kontrolünü kaybetmesi, Suriye’deki rejimin ciddi ölçüde kırılganlığını gösteriyor.
Suriye’nin kuzeyindeki muhaliflerin pek de beklenmeyen saldırılarıyla, rejimin askerlerinin geri çekilmeleri, ülkenin diğer bölgelerindeki muhalif unsurları da çatışmalara katılmaya teşvik ettiği kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Suriye krizinin sona erdiği iddialarının aksine, çatışmaların daha geniş sahada her an yeniden yaşanabileceğinin delili niteliğinde.
Suriye rejimi 2012-2016 arasında Halep’te hakimiyeti sağlamak için, ciddi biçimde savaşmıştı. Ancak son çatışmalarda Halep’in kısa sürede düşmesi, Şam’ın itibarını oldukça sarstığı söylenebilir.
HTŞ’nin koordinesindeki geniş katılımlı Suriye silahlı muhalefeti, çatışmaların ilk gününde “Saldırıyı Önleme Harekatı (Operation Deter Aggression)”na başladıklarında, yalnızca “Halep’in batı kırsalını ele geçirmeyi hedefliyorlardı”. Fakat muhaliflerin, rejim askerlerinin hızla gerileyeceğini tahmin etmedikleri de anlaşılıyor.
Muhalifler, kontrolü sağladıkları yerlerde “rejime ait en az 5 askerî üs, çok miktarda teçhizat, cephanelik, araç ile birkaç adet savaş uçağı ve helikopteri” elde ettiler. Tüm bu ordu araç-gereçlerinin, Şam’ın muhtemel karşı saldırısında kullanılacağı ihtimaldir.
Bununla birlikte birkaç yıldır Halep’in kuzeyindeki Tel Rifat kasabası ve çevresinde, Suriye rejimi ve PKK’nın unsurlarından YPG (Halk Savunma Birlikleri)’nin de içerisinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin hakimiyeti mevcuttu. Rejimin çekilmesiyle, Tel Rifat’ta kontrolü sağlamada SDG tek başına kaldı. Rejimin çekilmesini fırsat olarak değerlendiren Suriye Milli Ordusu (SMO), Tel Rifat’taki hakimiyeti SDG’den aldı. Bölge hakimiyetlerindeki âni değişimler, muhalifler arasındaki ayrılığı da ortaya koyuyor.
Yine Suriye’nin merkezindeki Humus’un bazı bölgelerinde “rejim güçleri, muhalifler tarafından birkaç defa pusuya düşürüldü. Deraa’da ise, muhalifler, rejimin polis karakollarını, istihbarat merkezlerini ve kontrol noktalarını ele geçirdiği” belirtiliyor.
Hatta muhalifler, bir haftada kontrolleri altındaki bölgeyi iki katına çıkarttılar. Ama bu kontrolün sürdürülebilirliği de muhaliflerce önemli. Muhaliflerin en büyük sorunu etnik, dinî/mezhebî, ideolojik, farklı uluslararası aktörlerce desteklenmeleri açısından birbirleriyle ayrışmalarıdır. Ayrıca en büyük sorunlardan biri de, farklı muhalif grupların tek çatı örgüt adı altında birleşmelerindeki gevşek tutumlarıdır. Muhaliflerin diğer bir sorunu da 2011’den beri, bazen hem Suriye ordusuyla hem de birbirleriyle çatışmalarıdır.
Suriye’deki son çatışmalar, Suriye krizinin sona ermediğini gösteriyor. Çatışmalar Rusya, İran, ABD vd. büyük güçleri yeniden krizin içine çekme potansiyelini taşıyor.
Rusya’nın ağırlıkta Ukrayna’yla meşgul olması; İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’yi işgali ve ardından savaşı Lübnan’a genişletmesi, İsrail’in İran destekli Hizbullah’la savaşa başlamasıyla, Hizbullah’ın Şam’a gereken desteği verememesi; İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 19 Mayıs 2024’te helikopterinin düşürülerek öldürülmesi; Tahran’da 31 Temmuz 2024’te Hamas Siyasî Büro Başkanı İsmail Haniye’nin öldürülmesi; İsrail saldırılarıyla Beyrut’ta Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi; birde İran’ın sosyo-ekonomik sorunları vb. gelişmeler dikkatleri bir miktar Suriye’den uzaklaştırdığı söylenebilir.
Türkiye de, Suriye’nin egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğü hakkında Mısır, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanlarıyla görüşmelerini sürdürüyor.
İran, Rusya ve Hizbullah’ın yeterli desteğinden yoksun Şam yönetiminin, muhaliflerle nasıl başa çıkacağı veya anlaşacağı şu an için belirsizliğini koruyor.