Evet, istatistiklere bakmaya gerek yok. Bu hazan mevsiminde, son bir haftadır, hem yakınlarımızdan hem yakınlarımızın yakınlarının dâr-ı bekaya irtihali arttı.
Daha bir hafta önce muhabbet ettiğimiz dostlarımızın ani ölümleri bir yana, kalanların da bu gün hastanede yoğun bakımda olduğunu öğrendim.
Bahaneler farklı da olsa, şu sıralar Covid-19’la ilgili ölümleri de dahil etmek lâzım.
Çünkü herkesin bu hastalıktan nasibini alması an meselesi...
Şakası yok, Covid-19’la ilgili tedbirlerimizi gevşetmemeli, asla elden bırakmamalı. Hergün ekrana gelen korona tablosundaki rakamların biri sen de olabilirsin, ben de...
*
Ölüm gerçeği bize daha nasıl anlatılmalı?
Madem ölümü öldüremiyoruz o halde şu an yaşadığımız hayata bakıp, Rabbimize olan inancımızı ve iman noktasındaki eksiklerimizi gidermeli. Yanlış anlaşılmasın bunu kendi nefsime söylüyorum. Elbette bu yazıyı okuyan kişinin benden daha ziyade imanî noktada itikadı olduğunu varsayıyorum.
*
Yahya Kemal’in ölüm hakkındaki şu satırlarını bilirsiniz:
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu.
...
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
Yahya Kemal’in bu şiiri, Necip Fazıl’ın iki mısrasıyla örtüşüyor adeta:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber.”
*
Bediüzzaman Hazretleri’nin de ölüm hakkındaki sözü daha doğrusu müjdesi önemli, “Ehl-i hidayet ve Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmaya vesiledir” der...
Üstad’ın “hakikî vatan” ifadesi muazzam... Bu dünyanın geçici ve kalıcı olmadığını anlatması bakımından önemlidir ve “Ebedî makam ve saadetlerine girmeye bir vasıtadır ölüm” ifadesini kullanır.
Dahası;
- Zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana bir dâ vet!
-Rahman ve Rahimin fazlından, kendi hizmetine mukabil, ahz-ı ücret etmeye bir nöbet!
- Vazife-i hayat külfetinden bir terhis!
- Ubudiyet ve imtihanın talim ve talimatından bir paydos!
*
Peki, görünüşte ölüm, yokluk, bir ayrılmak ve hatta hayatın sönmesi değil midir?
Nimet noktasından bakacak olursak;
- Bu dünya madem bir imtihan dünyası. Lezzeti yok, elemi çok. Ağır bir sorumluluk da cabası... Ölüm ile birlikte bu ağır sorumluluğun bitmesiyle azad edilir. Özlediği ve hasret duyduğu yüzde doksan dokuz ahbabına kavuşmak için bir geçiş kapısı olması hasebiyle bir nimettir.
- Sıkıntılı, hastalıklı, zelzeleli bir dünya zindanından çıkarır ölüm... Acısız, ıztırapsız, rahat bir baki dünyaya ve hayata geçiştir. Mahbub-u Baki’nin daire-i rahmetine girmektir.
- Yaşlılık, gençlik gibi değil. Sağlıkla birlikte ihtiyarlık zamanında, hayata uyum sağlamakta zorlanan insanlar için hayat bir nimet olmaktan çıkıyor.
- Özellikle musîbete maruz kalan ağır yaralılar ve hastalar için, uyku nasıl bir rahmet ve istirahat ise, “mevt” ise, intihara sevk eden belâlara maruz kalanlar için “ayn-ı ni’met ve rahmettir.”
*
Kuşku yok ki, bizler, bilinen ve alışılmış hayattan daha şerefli ve daha yüce bir hayat merhalesine başlamak üzere ruhumuzu teslim edeceğiz.
Bu geçiş köprüsünde, bu dünyada bıraktığımız tohumun nüvesinin, ahirette her bir tohumdan onlarca tohum veren sümbüller olarak yeni bir hayatın doğuşuna basamak olmamız duâsıyla.