Televizyon dizileri her dönem eleştirinin odağı olmuştur.
Olmaya devam ediyor. Nitekim, eğer yapımcılar aklını başına almazsa, bu eleştiri mekanizması dizileri öğütmeye devam edecek.
Son sezon dizilere baktığımızda yine ahlak tahribatına yönelik konuların işlendiğini görüyoruz.
Özellikle çok izlenen kanallarda bu çok bariz bir şekilde görünüyor. Hatta dizi isimlerinde bile bu tahribatı çok açık bir biçimde müşahede etmek mümkün.
“Sadakatsiz”, “Yasak Elma” gibi beyni tahrik eden isimlerle seyircinin ilgisini çekme çabaları gözden kaçmıyor.
Dikkatimizi çeken bir başka husus; bu tür dizilerin iktidara yakın olan kanallarda yayınlanması. Bir dönem muhafazakârların ahlaki erozyonu tetikleyen dizilere karşı takındığı tavır, artık yok. Hatta aşk hikayalerinden oluşan Hint dizilerini ithal ederek, reklam pastasından bolca pay alan sözümona muhafazakâr bir kanal, kendi ürettiği dizilerde bile “aşk” temasını işleyerek rating listelerinde yerini almakta.
Bizim yıllar önce eleştirdiğimiz şampuan ve banka reklamlarını gıdım gıdım yayınlarken, şimdi dakikalarca yayınlamakta bir sakınca görmüyor.
...
*
Muhafazakâr yayıncılık iftlas etti. Daha doğrusu seküler mücadaleyi kaybetti ve tamamen dünyevileşerek, kâr yaklaşımlı bir mekanizmaya dönüştü.
İdeoloji mi?
Bırakın Allah aşkına!
Onlar geride kaldı. 28 Şubat dönemi mücadeleci dindar yapı ile şimdiki yapı bir mi?
Düşünebiliyor musunuz; muhafazakâr kesim, dini argümanlarla insanları aydınlatmak için radyo ve televizyon kurmuştu. “Mesaj” verme kaygısı taşıyordu. Ama şimdi? Reklam kaygısı yaşadıkları için herhangi bir yayını yayınlamakta bir beis görmüyor.
*
Geçmişte yaşadığımız yokluk ve kısıtlamalar gitmiş olmakla birlikte yaşadığımız şu modern zamanda hayatımıza hükmeden enformasyon çağında artık çok şeyler değişti.
Teknolojik gelişmelerin başında tabii ki iletişim araçları gelmekte... Gündelik hayatımızda olmazsa olmazlardan biri haline gelen ve her yaş grubunu kapsayan, iletişim araçları pek çok alanda belirleyici bir faktör oluşturmuş.
Hızla değişen bir toplum olarak, yeni kuşaklara kültür aktarma misyonu büyük ölçüde kayboldu. Fertler medya aracılığıyla tüketim kalıplarını, hayat standartlarını ve düşünme sistemlerini değiştirdi.
Bilgi mi? Hızla üretilip, çok çabuk tüketildi.
Medya ve iletişim araçları toplumsal temel yapının “özne”si olurken, dini içerikli kanallar kendini müthiş bir dönüşüm süreci içinde buldu.
Acaba muhafazakâr kanal veya medyada yaşanan bu değişim sürecinin kusuru sadece onlara mı ait? Elbette bu konuda sadece onlar kusurlu değil, izleyip destek verenler de aynı suça ortak.
Biz sadece “endişeli muhafazakâr”lar olarak olayları takip etmekle yükümlüyüz.
“Biz” derken kastettiğim; ahlaksız yayınlara itibar etmeyip izlemeyen, muhafazakâr kanalların hiçbir yayınına itibar etmeyen ve sürekli “düzelecek” umudunu besleyen topluluk olarak belirtmek istedim.
*
Sözün özü; artık “muhafazakâr medya” diye bir kavram sözkonusu değil. Geçmişte binbir umutla iletişim araçları edinen kitle, buhar olup uçtu.
Ancak... Bu ateş henüz sönmüş değil. Hâlâ “kor” olarak vazife-i asliyesini devam ettiren ve yayınını sürdüren bir grup var.
Hangisi mi?
Dikkatle bakarsanız göreceksiniz.