Uzun zaman önce “Köprü” dergisinde okumuştum bu makaleyi. İnternet paylaşım sitelerinde dolaşınca tekrar hatırlamış oldum.
Her daim gündemde olması hasebiyle mektubu paylaşarak hafızamızı tazelemek istiyorum.
Özellikle anne adaylarının okuması gereken çok önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum.
...
5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa ben benim. Varım ya... Bu bana yeter. Henüz bedenim belli belirsiz. Yüzüm yok, ama varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
19 Ekim: Biraz uyudum. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil, ama ben onun kanıyla besleniyorum. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissedebiliyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç görmediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Doğumumdan bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerlerde tebessüm açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek... Her halde önce “Anne” diyeceğim. Anne beni duyuyor musun? Seninle konuşacağım, sana güleceğim...
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem de bedeninde iki kalbi birden attığını bilseydi ne kadar sevinirdi. Duyuyor musun anne?
2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım, bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim.
12 Kasım: Ah evet! Bunlar, bunlar ne kadar sevimli şeyler. Aman Allah’ım, parmaklarımda çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım. Annemin elini tutacağım. Anneciğim orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum...
20 Kasım: Oh, nihayet! Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi. Seviniyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarında olacağım.
25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım.
10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var. Anneme benziyorum galiba.
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım karanlık, ama olsun yine de mutluyum, yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim. Anneciğim, babacağım... Sizin yüzünüzü de göreceğim, tanışacağız mutlu olacağız. Güleceğiz.
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını sende duyabiliyor musun? Hatta sesini bile duyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı. Hiç duymadığım bir ses bu... Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım. Yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anne? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka. Beni koklayacaksın, çok seveceksin değil mi?
28 Aralık: Anne, burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle. Sen acı çekiyor gibisin... Kalp seslerin değişti... Sustun... Neden benimle konuşmuyorsun anne? Anne, yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar. Anne bir şey yap. Anne kolumu çekiyorlar anne! Canım yanıyor anne! Anne, ayaklarımı parçalıyor bu şey anne! Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne! Anne kalbimi parçalıyorlar! Anneciğim, anne, anne! Ahhh... Ahhh!!! (Köprü Dergisi, Kasım 1985)
...
Kuşkusuz kürtaj denen cinayete şahit olan bebeğin kalemi olsa, böyle bir mektup yazardı.
Bebek, böylesi bir operasyonda bir yetişkin nasıl acı çekiyorsa, aynı duyguları hissedebilir. Yapılacak olan gayr-ı meşrû müdahale, doğrudan cinayete tekabül eder.
Bu mektubu anne adaylarına iletmek bizden, okumak sizden... Ne derler, “Elçiye zeval olmaz.”