Yaz tatili için bulunduğumuz bölgeye zaman zaman böcek türleri dadanır. Her yıl başka bir böcek. Meselâ; bazen eşek arısı insanları rahatsız eder. Bir başka zaman irice sivrisinekler, başka bir yıl çekirge türleri...
Bu yaz ise kara sinek çoktu ve onları her yerde görmek mümkündü. Sofrada, evin içinde, kitap okurken... Sizi öylesine rahatsız ederler ki, nefret ettirecek türden... Sofrada yemeğin içine dadanırlar. Yemek yerken, kaşığı ağzınıza götürürken, lokmanın içinden size nanik yaparlar. Bırakın onu uyutmazlar bile. Kirpiklerinizle oynar, burnunuzun içine girip, keşif yaparlar.
Yani; ne kitap okutturdular, ne yazı yazdırdılar, ne de piknik yaptırdılar.
*
Büyük şehirlerde veya megapollerde sinek ilâcı bu konuda kesin çözüm gibidir. Sinek derdiniz yoktur. Ancak, nereden geldiği bilinmez dayanılmaz kokular sizi rahatsız eder... Çöp dağları, koca bir şehri esir alabilir ve sağlığınız güme gider.
Peki, sinekleri öldürmek, onları yaşatmamak çare midir sahi?
Sineksiz bir dünya mümkün mü?
Elbette mümkün. Ancak bunun bir “bedeli” olduğunu hatırlatalım.
Bir zaman İngiltere’de tamamen sineksiz bir hayata kavuştular. Ancak şehir kokudan durulamayacak hale gelince, tekrar sinek larvaları ile hayatı normalleştirdiler.
*
Bediüzzaman Hazretleri’nin sinekler için “kuşçuk” tabirini kullanmasını çok severim.
Bir zaman, Eskişehir Hapishanesi’nde insanların sineklerden rahatsız olması üzerine, hapishanedeki odaya ilâç sıkarlar. Bediüzzaman rahatsız olur. İlâçların sinekler üzerine istimal edilmesi üzerine fazlaca hislenir.
Fakat beklenmedik bir gelişme olur, gelin görün ki, sinekler inadına çoğalırlar.
Bediüzzaman Hazretleri’nin kaldığı hapishanedeki odasında bir çamaşır ipi vardır. Akşam vaktinde o küçücük sinekler gelip o ip üzerinde askerî bir nizam içinde dizilirler...
Bediüzzaman anlatıyor; “Akşam vaktinde, o küçücük kuşlar, o ip üstünde gayet muntazam diziliyorlardı. Çamaşırları sermek için Rüştü’ye (Süleyman) dedim: ‘Bu küçücük kuşlara ilişme; başka yere ser.’ O da, kemal-i ciddiyetle, dedi ki: ‘Bu ip bize lâzımdır; sinekler başka yerde kendilerine yer bulsun.”
Bediüzzaman Hazretleri devam eder:
“Böyle nüshaları çoğalan nevilerin ehemmiyetli vazifeleri ve kıymetleri vardır. Evet, bir kitap, kıymeti nisbetinde nüshaları teksir edilir. Demek, sinek cinsi de ehemmiyetli vazifesi ve büyük kıymeti var ki, Fâtır-ı Hakîm, o küçücük kaderî mektupları ve kudret kelimelerinin nüshalarını çok teksir etmiş.” (28. Lem’a, 3. Nükte)
*
Sineklerin hiç kendini temizlerken ki haline dikkat ettiniz mi? Sanki bir askerin silâhını temizlemesi gibi bakımını yapar gibi... Yüzünü gözünü temizlediği gibi, hortumunun bakımını yapar, ön ayak ve arka ayaklarını bir güzelce cilâlar. Halbuki beş günlük bir ömrü olan bu minik kuşçuk, aynı zamanda kendisine emanet edilen azaları ne kadar da titiz koruyor değil mi?
Bir sinek bile kendisine emanet edilen azalara bu derece önem veriyor da, peki biz insanlar bize verilmiş olan emanetlere bu kadar hassas ve titiz davranabiliyor muyuz?
*
O tiksindiğimiz, küçümsediğimiz minicik sineğin aslında “Mu’cize-i Rabbani” olduğunu kavrayabilmemiz için ciltler dolusu kitap okumamıza gerek yok.
Bütün sebepler toplansa, inançsız insanların dâvâ ettikleri hayali “ilâhî(!)” kavramlar bir araya gelse, bir sineği yaratamazlar. Bırakın onu “taklidini” bile yapmaktan acizdirler.
Risale-i Nur’da; “...Hazret-i Mûsâ (as) onların tâcizlerine karşı müştekiyâne, ‘Yâ Rab, bu muacciz mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın?’ deyince, ilhâmen cevap gelmiş ki: ‘Sen bir defa sineklere itiraz ettin. Bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: ‘Yâ Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisân ile zikrediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin, binler lisân ile Sana zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı’ diye, Hazret-i Mûsâ’nın (as) şekvâsına bin itiraz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdafaa eden sineğin; hem gayet nezâfetperver, her vakit abdest alır gibi yüzünü, gözünü, kanatlarını temizleyen bu tâife, elbette mühim bir vazifesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı kàsırdır; daha o vazifeyi ihâta edememiş.”
*
“Evet, Cenâb-ı Hak, nasıl ki deniz yüzünü temizlemek ve her günde milyarlarla vefiyat bulunan hayvânât-ı bahriye cenazelerini toplamak ve deniz yüzünü cenazelerle âlûde, müstekreh manzaradan kurtarmak için, sıhhiye memurları nev’inden gayet muntazam âkilüllâhm bir kısım hayvânâtı halk etmiş.” (a.g.e.)
*
Bilim dünyasının “sinekler” için çok ilginç anekdotlar derlediğini yazmadık bile. Onu da sizin araştırmanıza havale edip, konumuza burada nokta koyalım.
Demek o sinek taifesini öldürmek ve yok etmek yerine, onları izleyip, tefekkür etmek bu zamanın en ilginç derslerinden biri olabilir.